Reisi’nin Ölümü Zengezur ve Kalkınma Yolu Projesi
iSTANBUL-
Türkiye’nin stratejik konumu ne kadar önemliyse, İran’ın stratejik konumu da, Türkiye için çok önemlidir. Özellikle bundan 4 ay önce Ankara ve Tahran görüşmesinden sonra‘’Kalkınma Yolu’’ projesi ile İran’ın sürekli direttiği ve bir türlü onaylamadığı ‘’Zengezur projesi’’ konusunda Reisi’ninTürkiye ile mutabık olması elbette çok şaşırtıcıydı. Özellikle bölgede yeni ticaret yollarının güvenliğini sağlamak için Irak’ta PKK’ya ve İran’da Pejak’a yapılacak operasyonlar konusunda İran’ın da destek verecek olması, ABD ve NATO’yu derinden sarsan bir durumdu. İki yıl önce İran’da, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi arasında yapılan üçlü zirve sonrasında verilen el ele tutuşmuş liderlerin pozu Almanya'da gündeme oturmuştu.
Almanya Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock, Putin'in Erdoğan ve Reisi ile olan fotoğrafını NATO'ya meydan okuma olarak nitelendirmişti.
Fotoğrafta İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi ortada bulunurken, Putin ve Erdoğan ile el ele tutuştuğu görülüyordu. Alman Bild gazetesine konuşan Baerbock, özellikle NATO ülkeleri açısından fotoğrafı 'akıl almaz' olarak nitelendirmişti. Annalena Baerbock, "Bu fotoğrafta Türk cumhurbaşkanının olması, en hafif tabirle bir meydan okumadır” demişti. Almanya Dışişleri Bakanı, Erdoğan'ın da yer aldığı fotoğrafla ilgili
“Çünkü değerlerimize sahip çıkmayan başka aktörler var ve onlar da güçlerini birleştiriyorlar" gibi sert ifadelerde bulunmuştu.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın İran temasları kapsamında Türkiye-Rusya-İran Üçlü Zirvesi'nde Suriye meselesi ele alınmış Erdoğan, "terör örgütleriyle mücadeleyi sürdüreceğiz" açıklamasını tekrarlamıştı. Bundan iki yıl sonra bugünlerde, Türkiye’nin Irak hükümeti ile PKK’ya yapacağı ortak operasyonda kısmen de İran’ın vereceği destek ile bölgede huzur bozucu unsurlar olan PKK, YPG ve DEAŞ’ayapılacak büyük operasyon, özellikle Kürt kültür denekleri adı altında faaliyet gösteren PKK sempatizanlarının içinde bulunduğu bu oluşumları ve bunlara kucak açan Almanya’yı çok rahatsız etmişti.
Özellikle Türkiye, Rusya ve İran’ın arasını bozmak için bazı gizli servisler tarafından Azerbaycan üzerinden bir çalışma başlatıldığı ve ne tesadüftür ki, Reisi’nin helikopteri Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev ile iki ülke sınırında Kız Kalesi ve Hudaferin barajlarının açılışını yaptıktan sonra düşmesi kafalarda Azerbaycan isminin geçmesine de yol açmaya çalışmıştı
İran Zengezur Koridoru’nuNeden İstemiyordu
İranlı yetkililer, Zengezur Koridoru’nun yeniden açılmasının gündeme gelmesinden beri çeşitli platformlarda yaptıkları açıklamalarda tepkilerini birçok defa dile getirmişilerdi. İran’da devletin en tepesindeki isim olan Devrim Rehberi Ali Hamenei, 19 Temmuz’daki Astana Zirvesi nedeniyle Tahran’da bulunan Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile yaptığı ayrı ayrı görüşmelerde “İran’ın, Ermenistan ile İran arasındaki sınırın kapatılmasına yol açacak hiçbir plan veya yaklaşıma müsamaha göstermeyeceğini o günlerde açık ve net bir şekilde belirtmişti.
İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi, 10 Ağustos’ta Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan ile gerçekleştirdiği telefon görüşmesinde “ülkesinin, bölgenin siyasi coğrafyasını değiştirecek herhangi bir girişimi kabul etmeyeceğini’’ açıkça ilan etmişti. İran Genelkurmay Başkanı Tümgeneral Muhammed Bakıri “Kutsal Savunma Haftası” münasebetiyle 22 Eylül’ 2023’de Tahran’da düzenlenen askerî geçit töreninde “Daha önce de birçok defa dile getirdiğimiz gibi bölge ülkelerinin sınırlarının değişmesini asla kabul etmeyeceğiz. Azerbaycan ve Ermenistan’a, sorunlarını diyalog yoluyla çözmelerini tavsiye ediyoruz.” Açıklamasında bulunmuştu.
Zengezur Koridoru ile ilgili İran basınında çıkan köşe yazıları ve İranlı yetkililerle gerçekleştirilen röportajların hemen hepsinde; bu koridorun hayata geçirilmesinin bölgenin jeopolitiğini değiştireceği, İran açısından çeşitli jeopolitik riskler doğuracağı savunulmaktaydı. “NATO Koridoru”, “Turan Koridoru”, “Türk NATO’su” gibi ifadelerle anılan Zengezur Koridoru; İran, Rusya ve Çin’i çevrelemek için Batı (NATO) tarafından ortaya atılan bir proje olarak okunmaktadır. Bu koridorun hayata geçmesiyle birlikte NATO’nun, Türkiye ve Azerbaycan üzerinden Hazar Denizi’ne ulaşarak İran ve Rusya’yı çevreleyeceği belirtilmekteydi.
Aslında bunun tam tersini okumak gerektiğini söylemek zorundayım. Özellikle Batılılar bu projenin bölgede böyle okunmasını istiyor olabilirler. Bu tamamen benim fikrim…
Batılıların yaptığı en iyi işlerden birisi, yönlendirilen ülke kamuoyu ile ‘’ülkemiz büyük bir tehlikenin eşiğinde, komşumuz gözünü topraklarımıza dikti’’ haber manşetleri ve bilinçli ve sürekli yapılan terör saldırıları, bölgedegerçekleştirilmesi düşünülen ticaret akışını ve büyük pazar payını oluşturmaya zaman bırakmıyor. Batılıların başlıca oyunları arasında yer alan en önemli faktör, bölge ticaretinin gelişmesini ve ellerinde bulundurdukları Pazar payını ve para akışının başka taraflara kaymasını engellemek. Bugünlerde 30 yıldan fazladır yaşanan PKK sorunu ile yön verilmeye çalışılan Türkiye’nin önü, ekonomik krizlerle kesilmeye çalışılıyor ne yazık…
Ekonomik krizleri aşmaya çalışan ve önlerine ambargo koyulan bir takım ülkeler kendilerine yeni para kazanma yolları ve güç birliği kurmak zorunda bırakılmıştır. Örneğin Brics adı altında bir araya gelen ve başlarını Rusya, Çin, Brezilya, Güney Afrika, Hindistan ve bunların arasına yeni katılan ülkelerle birlikte başta ABD ve Batı ülkelerine ekonomik ve politik alanlarda kafa tutmaya çalışmışlardır. Bu topluluk Batılılara karşı ne zaman başarılı olur onu da zamana bırakıp göreceğiz.
Özellikle Orta Doğu halkları zengin topraklar üzerinde yaşamalarına rağmen yıllardır terör, din, ırk ve mezhep çatışmasının içine sürüklenerek gelişen kargaşa ortamında dünya ticareti üzerinden pay alamaması şaşılacak bir durum olmamalıdır. Aslında zengin topraklar üzerinde yaşayan İran’ın neden bugün sefalet içinde yaşadığını sorgulamak çok zor olmasa gerek… Dünya ticaretinde Amerika’ya pay vermeyen hiçbir ülke ticaret yapamaz ve ticari ambargo ile yüz yüze kalır.
Özellikle Amerika’nın elinde bulundurduğu dünya ticaret pazarına karşı kurulan ‘’Brics’’ ülkeler topluluğu ve bunun yeni üyesi İran, gözden kaçırılmaması gereken büyük hedeflerden biriydi aslında.
Bölge insanı harmanlanmış milliyetçi düşünce ile domineedilmiş yıllarca.
Ülke içinde etnik köken farklılığı bulunan insanlar, kendi ülkelerinin yönetimine kafa tutmaya ve ayrışmaya başlatılmıştır. Zaten bu operasyon yıllardır yapılmaktadır.Batılıların bu bölge ülkelerinde, önemli noktalara yerleştirilmiş iş birlikçilerle; terör olayları ve gruplarıyla, ülke yönetimine operasyon çekmesi hiç de şaşırılacak bir durum değildir.
Bugünlerde İran lideri Reisi’yi ortadan kaldıran ve İran devleti içine yerleşmiş paralel yapı ile yeni hükümetin kapışmasını seyretmek en azından benim için bir sürpriz olmayacaktır. İran’da yeni çatışmaları izlemek durumda kalırsak yarın o tehlikenin gelip bizi vurması garipsenmemeli… Bunlar olacak ve yaşanacak ihtimaller ileriki günlerde…
Türkiye’nin bölgede büyük bir rol oynadığını görmek zorundayız. Özellikle dört ay önce Ankara’da Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve merhum Reisi arasındaki bir diyalogda dünyaya şu mesaj verilmişti.
Reisi, Cumhurbaşkanı Erdoğan için ‘’tefeül’ yani rastgele bir sayfa açıyor Hafız Şiraz’ın şiirinden ve çıkan beyit ibretlik; ‘’Zalimler, hedefine varamaz’’ diyordu Hafız Şiraz beytinde.
O yüzden bölgede oynanan ve oynanacak olan her senaryoyu iyi okumak gerekiyor. Daha önce seyirci kaldığımız ‘’Arap Baharı’’ operasyonu bugünlerde ‘’Asya Baharı’’ adı altında karşımıza çıkmaması için ön görümüz açık olmalı…
Türkiye’nin bölgede yakın zamanda PKK,YPG ve DEAŞ’akarşı yapacağı askeri operasyonunun kimleri rahatsız ettiği yavaş yavaş ortaya çıkmaktadır.
Son 30 yıldır savaşlar ve terör örgütleri yüzünden otoritenin kaybolduğu Irak’ta ekonomi de menfi şartlardan dramatik bir biçimde etkilenmiş durumda. Öyle ki uzun bir süre ana gelir kaynağı olan petrolün bile çıkarılması ve satılması sorun olmuştu. Diğer yandan ekonominin tek kaynağının sadece petrol gelirleri olması da ülkenin geleceği açısından sorun teşkil ediyor. Bu anlamda Irak hükümeti 2010 yılından bu yana ekonomiyi kalkındırmak için çeşitli projeleri hayata sokmaya çalışıyor.
Bunlardan ilki Basra körfezinde inşaatı devam eden El Fawlimanı olup ilk geminin 2025 yılında yanaşması bekleniyor. An itibariyle üç aşamada bitirilmesi planlanan limanın ikinci aşaması tamamlanmak üzere ve sadece bu aşama için 2,7 milyar dolarlık bir bütçe ayrılmış durumda. Üçüncü aşamada limanın kapasitesinin daha da büyütülmesi öngörülmektedir. Liman bittiğinde Süveyş Kanalına alternatif olması ve gelen yüklerin Avrupa’ya 20-25 gün daha erken ulaşması hedeflenmektedir.
Ancak bunun için Irak’ı boydan boya geçip Türkiye’ye ulaşacak modern karayolları ve demiryollarının tamamlayıcı birer unsur olarak inşa edilmesi gerekiyor. Irak bu amaçla Türkiye ile Kalkınma Yolu adını verdiği ikinci proje için de çalışmaları sürdürüyor. Geçtiğimiz 21 Mart’ta Türkiye’yi ziyaret eden Irak Başbakanı Muhammed Şia El Sudani, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile yaptığı görüşmeden sonra Türkiye ile proje konusunda anlaştıklarını ve çalışmalara başladıklarını beyan etmişti. O günden beri iki ülkenin ulaştırma bakanlıkları proje üzerinde teknik çalışmalar yapıyorlar.
Kalkınma Yolu, gerçekleşmesi halinde gerçekten de savaş ve terör yorgunu Irak’ın ekonomik kaynaklarını çeşitlendirmesi ve ek gelir elde etmesi bağlamında önemli bir proje olacak. 17 Milyar dolara mal olması beklenen rotada otoyollarının yanı sıra demiryolu hatları ve petrol boru hatları da olacak. 2029 yılına kadar faaliyete geçmesi beklenen projenin sadece Irak’a yıllık getirisinin 4 milyar dolar olması bekleniyor. Ulaşımın sanayi üzerindeki etkisi düşünüldüğünde, muhakkak ki üretime ve ihracata da katkı sunup sanayileşmenin önünü de açacağı öngörülebilir. Dolayısıyla Kalkınma Yolu’nun uzun vadede ekonomik katkısının çok daha fazla olacağı söylenebilir.
Yol ayrıca Çin’in Kuşak ve Yol projesi ile Hindistan-Ortadoğu-Avrupa Ekonomik Koridorunun tamamlayıcısı veya alternatifi olmaya namzettir. Batının Çin ile rekabeti Kuşak ve Yol projesinin gerçekleşme ihtimalini düşürmüş durumda. Dahası ABD bizzat projeye dâhil olan ülkelerin bir kısmını ikna ederek vazgeçirmeyi başarabildi. Ayrıca rota üzerinde başta Rusya-Ukrayna savaşı olmak üzere çıkan çatışmalar projenin uygulanabilirliği ve faydaları hakkındaki şüpheleri artırıyor. Bu nedenle yeni bir manevra ile Çin hükümetinin Kalkınma Yolu projesini Kuşak ve Yol projesinin fiili bir parçası yapma ihtimali devam etmektedir.
Aynı şekilde Hindistan-Ortadoğu-Avrupa Ekonomik Koridoru, Amerika’nın Kuşak ve Yol projesine alternatif olarak sunduğu zoraki bir proje olması hasebiyle uygulanması zor görünmektedir. Kaldı ki deniz ve kara üzerinde çok sayıda indi-bindi noktasının olması taşımacılık bağlamında ekonomik ve pratik olmayacaktır. Bu yüzden projenin ölü doğması muhtemeldir.
Kalkınma Yolu ise bölge ülkeleri olan Türkiye, Katar ve BAE tarafından destek bulmakta ve söz konusu ülkeler yatırım yapmayı taahhüt etmektedirler. Körfez ülkeleri projeyi Avrupa’ya ulaşmanın en kısa yolu olarak görürken, Türkiye projenin bir parçası olması nedeniyle destek vermektedir ve diğer rotalara soğuk baktığını açıkça beyan etmektedir. Her şeyden önemlisi, Kalkınma Yolu bölgesel bir projedir ve Çin ile Hindistan gibi ülkelerin önerdiği ve genel olarak bu ülkelere fayda sağlayacak girişimlerden farklı olarak bölge ülkelerini kalkındırmayı öncelemektedir. Başka bir deyişle, Kalkınma Yolu Irak’ın, Türkiye’nin, Kuveyt’in, Bahreyn’in Katar’ın, BAE’nin ve Suudi Arabistan’ındır denilebilir. Çünkü entegre ticaret sistemi sayesinde mezkûr ülkelerin dış ticaretine doğrudan katkısı olacaktır. Dolayısıyla projeye olan destek had safhadadır ve muhtemel bölgesel anlaşmazlıklarda bile söz konusu desteğin devam etme ihtimali yüksektir.
Irak’ın tarihindeki en büyük projeye Türkiye özelinde bakmak gerekirse; Türkiye zaten hali hazırda Irak’ın petrol ihracatına Kerkük-Yumurtalık boru hattıyla aracılık etmektedir. Irak’tan daha fazla petrolün gelmesi ve El Faw limanı aracılığıyla Kalkınma Yolundaki demiryolu ve karayolu üzerinden gelen kargoların Türk topraklarından Avrupa’ya taşınmasının ülkeye önemli ekonomik getirileri olacaktır. Ayrıca Türk toprakları üzerinde Irak’ın inşa etmeye çalıştığı Kalkınma Yolunun bir benzerinin zaten olması Irak’ın projesinin hayata geçişini kolaylaştıracaktır. Şayet Türkiye’nin ulaşım altyapısı kötü olsaydı belki de Kalkınma Yoluna harcanacak paranın iki katı kadar bir maliyetle Şırnak ve Edirne şehirleri arasında da benzer bir yol ağını inşa etmek gerekecekti. Diğer bir deyişle Kalkınma Yolunun Türkiye ayağının hali hazırda mevcut olması proje maliyetlerini düşüren büyük bir avantajdır.
Projenin Türkiye’ye diğer bir faydası da Kalkınma Yolunu ters rota olarak kullanarak Irak, Ürdün, Kuveyt ve Basra körfezinin karşı kıyısındaki ülkelere karayolu ve demiryolu vasıtasıyla ihracatının kolaylaşacak olmasıdır. Türk ihracatçılar her ne kadar Irak’a ihracat yapsalar da güneydeki ülkelere sadece denizyolu ve görece daha pahalı olan havayoluyla ulaşabilmektedirler. Oysaki Kalkınma Yolu ulaşımı kolaylaştırarak Basra körfezine komşu ülkelerle ticareti kolaylaştıracaktır.
Yolun Türk-Irak ilişkilerini de geliştireceği söylenebilir. İki ülke PKK’nın Kuzey Irak’ta konuşlanması nedeniyle sorunlar yaşıyor. Irak bir yandan Türkiye’nin terör operasyonlarına karşı çıkarken diğer yandan terör örgütüyle mücadele edecek kapasiteye sahip değildir. Öte yandan terör örgütünün Kalkınma Yolundaki ticareti baltalama ihtimali yüksektir. Ancak iki ülke arasındaki ulaşım ve ticaretteki iş birliğinin siyasi ve askeri konulara da olumlu yönde yansıması ve bilhassa Bağdat hükümetinin PKK’yla mücadele için motive olacağını söylemek yanlış olmaz.
Ancak tüm engellerin üzerindeki en büyük engel Irak’taki güvenlik sorunudur. PKK’nın Türkiye’ye olan düşmanlığı, DEAŞ’ın yeniden faaliyete geçme ihtimali, Haşdi Şabi gibi Bağdat’ın kontrol edemediği Şii örgütler yapılacak yolların güvenliği için tehdit oluşturmaktadır. Bu yüzden tehditlerin tamamen veya kısmen bertaraf edilmesi önem arz etmektedir.
Yine de tüm zorluklara rağmen Kalkınma Yolunun faaliyete geçmesi yüksek bir ihtimal olarak görülebilir. Bir kere projenin birçok bölgesel ve uluslararası aktöre faydası zararından daha fazladır. Bir kar-zarar hesabı yapılsa zarar edebilecek bir ülke görünmüyor. Proje jeopolitik olarak da ülkelerin çıkarlarına zarar vermiyor. Dolayısıyla Kalkınma Yolunun dış müdahalenin etkisiyle akamete uğrama ihtimali zayıf görünüyor. Bu durumda ana faktör Irak hükümetinin kararlı bir biçimde projeyi başlatması ve çıkması muhtemel engelleri ortadan kaldırmak için çaba göstermesidir. Büyük projelerin doğal olarak büyük zorlukları olacaktır. Ancak Bağdat’taki hükümet iradesini ortaya koyarsa sadece Kalkınma Yolunu değil Irak’ın geleceğini de inşa edebilecektir.
Aynı zamanda bölgede istikrarsızlık çıkarmak İran’ın bu projeye destek vermeyen bir lideri de başa getirmek gerekir malum güçler tarafından.
O yüzden İran’da önümüzdeki günlerde devletin içine sızmış paralel bir yapı ile dini rejimin bir iç kargaşa yaşaması muhtemeldir. Aynı zamanda yeni gelecek İran liderinin Türkiye ve Irak’ın Kalkınma Yolu projesine karşı çıkan bir yapıda olması halinde, bölgenin ve Türkiye’nin yapmış olduğu bu güzel projeyi boşa çıkarmaya yetecektir. İran’ın bu konuda kilit bir ülke olması ve İran’da çıkacak liderlik savaşı bizim ve bölgenin kazanımlarını etkileyecektir. Bakalım malum yapı İran’da Reisi’den sonra başarılı bir değişim yapacak mı?
Bunun olmaması için ve bu oyunun bozulması için dua etmeliyiz. İbrahim Reisi’nin ölümü bizim için ve bölge için büyük kayıp olmuştur.
ABD’nin bu yeni ticari yollara sıcak bakması ve PKK, YPG, DEAŞ’ın ortadan kaldırılmasına destek vermesi imkânsız gibi duruyor.
Bu iki projenin gelişimi için destek vermeye çalışan Reisi’nin bir helikopter kazasında hayatına kaybetmesi, İran’ın başına gelecek yeni liderin önemi büyük önem taşımaktadır.
İlgili Haber
Avrasya Üçgeni: Türkiye, Rusya ve İran İlişkileri ve Suikastler(!)