“Barış Süreci Yeniden Konuşuluyor Ama Bu Kez Daha Gerçekçi”

Ercan Yaşaroğlu’ndan çözüm süreci, Avrupa’daki Kürt ve Türk soluna, kültürel erozyondan emperyalizme uzanan geniş değerlendirme: “Artık farklılıklarımız değil, ortak insanlığımız konuşuluyor.”

Berlin’de gazeteci Mustafa Ekşi’ye konuşan Ercan Yaşaroğlu, 2013-2015 yılları arasında Türkiye’de yürütülen “çözüm süreci”nin ardından Avrupa merkezli Kürt ve sol çevrelerin yeniden barış iklimine hazır hale geldiğini söyledi. On yıllık süreçte hem PKK çevresiyle hem de Türk devrimcilerle yaptığı görüşmeleri aktaran Yaşaroğlu, “Artık silah değil söz kazansın isteyen geniş bir topluluk var. Barış süreci bu kez daha olgun bir farkındalıkla karşılanıyor” dedi.

“Avrupa’daki Kürtler ve Türk devrimciler yeni süreci selamlıyor”

Barışa dair umutlarını dile getiren Ercan Yaşaroğlu, geçmişte hem PKK’lılar hem de Avrupa’daki Kürt Meclisi üyeleriyle yaptığı uzun sohbetleri hatırlatarak, “Bu insanlar artık barışın en büyük çözüm olduğunu görüyorlar. Demokrasiye geçişin, hakların kazanımının ancak silahsız bir süreçle mümkün olduğunu söylüyorlar” dedi.

Barışın bir etnik kimlik mücadelesi değil, toplumsal varoluşun güvencesi olarak ele alınması gerektiğini vurgulayan Yaşaroğlu, “Anadolu insanı zaten farklılıklarla barış içinde yaşamayı bilmiş bir toplumdur. Türk’üyle, Kürt’üyle, Arap’ıyla, Alevi’siyle Sünni’siyle… Biz bu sınavı son depremde bir kez daha verdik” dedi.

“Anadolu Avrupa’ya insanlığı öğretir”

Yaşaroğlu, deprem sonrası oluşan dayanışma ruhunun Türkiye’de hâlâ güçlü insani damarların yaşadığını gösterdiğini vurguladı:
“12 şehir yerle bir oldu ama ne Araplık öne çıktı ne Kürtlük. İnsanlar sadece yardıma koştu. Bu, Anadolu’nun insanlık geleneğidir. Avrupa’dan çok daha kadim ve köklü bir insani refleksimiz var.”

“Kültürel farklılıklarımızı zenginlik olarak gördük”

Kürt ve Türk kimlikleri üzerinden yürüyen siyasal tartışmalara da değinen Yaşaroğlu, bu farklılıkların çatışma nedeni değil, birlikte yaşamanın doğal hali olduğunu ifade etti:
“Ben nasıl ‘Ben Türküm, Yörüğüm’ derken övünüyorsam bir Kürt de kendi kimliğini aynı özgüvenle dile getirmeli. Kimlikleri bastırmak değil, tanımak gerekir.”

“Kürt devleti projesi Ortadoğu’ya yüz yıllık savaş getirir”

Büyük Ortadoğu Projesi’ne dair uyarılarda bulunan Yaşaroğlu, Suriye, Irak ve Türkiye’nin Kürt bölgelerinin birleşmesiyle oluşturulacak olası bir devletin bölgede kalıcı barış değil, sonsuz bir savaşı tetikleyeceğini ifade etti:
“Filistin-İsrail çatışması nasıl 70 yıldır sürüyorsa bu da öyle olur. Kimlikleri devletleşme üzerinden kurgulamak sadece kan ve gözyaşı üretir. Anadolu insanı buna razı olmaz.”

“Emperyalizmin oyunu: PKK dağa çıkmadı, çıkarıldı”

Yaşaroğlu, PKK’nın dağa çıkış sürecinin arkasında emperyal güçlerin olduğunu savundu. NATO destekli kontrgerilla yapılarının Türkiye’de çatışma ortamı yarattığını belirtti:
“Köylü Mehmet’in oğluna ‘sen milliyetçisin’, işçinin oğluna ‘sen solcusun’ diyerek ellerine silah veren emperyalizmdir. Biz gençken Atatürk rozetiyle devrimci oluyorduk, sonra Lenin. Ama bunlar bize verilen rolün parçalarıydı. NATO konseptiydi.”

“Avrupa solu halklardan koptu”

Avrupa’daki muhalefet ve sol hareketleri de sert sözlerle eleştiren Yaşaroğlu, “Bisiklet sürüp müzik dinleyerek muhalif olduğunu zanneden, Filistin’e bile duyarsız bir Avrupa solu var. Egoist ve konformist. Toplumsal sorumluluk yok,” dedi.

“Asimilasyon politikaları yüzyıl sürdü ama kimlikler hâlâ yaşıyor”

Devletin yıllar boyunca Doğu bölgelerine gönderdiği memurlar üzerinden yürütülen asimilasyon politikalarına da dikkat çeken Yaşaroğlu, bu çabanın başarısız olduğunu şu sözlerle dile getirdi:
“Kimse gönüllü gitmedi, sürgün gibi görüldü. Ama bakın, Hatay’da, Mersin’de insanlar hâlâ Arapça konuşuyor. Bu topraklarda halklar kendi dilini, kültürünü bırakmadı.”

“Kültür emperyalizmine dikkat: Türkçe değil İngilizce egemen oldu”

Yaşaroğlu, Almanya’nın Kreuzberg semtinde Türkçe tabelaların Türkiye’den daha yaygın olduğunu söyledi ve kültürel emperyalizme dikkat çekti:
“İzmir’de, İstanbul’da Türkçe tabela bulmak zor. Her yer İngilizce. Bu bir proje. Bu da kültürel asimilasyondur. Barış sürecinde bile bu asimilasyonun izleri vardı.”

“Keçe bile kimliktir”

Anadolu kültürüne ait zanaatların korunması gerektiğini söyleyen Yaşaroğlu, keçeciliğin bitme noktasına geldiğini belirterek, bu geleneğin yeniden canlandırılması gerektiğini savundu:
“Keçeden yelek, ev terliği, aba yapılabilir. Sadece keçe değil, bir kültür, bir yaşam biçimidir bu. Keçe kaybolursa kimliğimiz de kaybolur.”

“Fabrika ayarlarına dönmeliyiz: Sevgi, şefkat, onur”

Yaşaroğlu söyleşisinin sonunda Anadolu’nun insanı ve doğasıyla kurduğu etik temelli yaşamı yüceltti. Avrupa’da öğrendiği tek şeyin “sağlıklı egoizm” olduğunu söyleyerek, “Ama insan olmayı Anadolu’da öğrendim,” dedi.

“Toplum olarak bireyselleşme uğruna ortak değerlerden vazgeçtik. Kendini düşünen, komşusunu unutan bir toplum olduk. Oysa bizim fabrika ayarlarımızda şefkat var, merhamet var. Anadolu değerleriyle insan kalabiliriz.”