Türkiye, Avrupa Güvenliğinde Anahtar Aktör Olma Yolunda
Zafer Meşe: Türkiye, Avrupa Güvenliğinin Yeni Stratejik Mimarı Olma Yolunda
Zafer Meşe: Türkiye, Avrupa Güvenliğinin Yeni Stratejik Mimarı Olma Yolunda
Türkiye’nin Ukrayna Savaşı’nın ardından izlediği denge politikası, onu yalnızca bölgesel değil, küresel ölçekte diplomasi sahnesinin merkezine taşıdı. Seta Almanya Koordinatörü Zafer Meşe, Türkiye’nin savaş sürecindeki tutumu ve Avrupa’yla yeniden şekillenen ilişkileri üzerinden çok boyutlu bir stratejik analiz sunuyor. Meşe’ye göre, Türkiye artık Avrupa güvenliğinde göz ardı edilemeyecek bir aktör.
Türkiye’nin Ukrayna ve Rusya ile geliştirdiği ilişki biçimi, klasik anlamda tarafsızlık kavramının ötesinde bir diplomatik dengeye işaret ediyor. “Aktif tüm taraflılık” olarak tanımlanan bu yaklaşım sayesinde Türkiye, bir yandan Ukrayna’ya savunma desteği verirken diğer yandan Rusya’ya yönelik Batı yaptırımlarına katılmayarak Moskova ile diyalog kapısını açık tutuyor. Bu esneklik, Antalya’da gerçekleşen Türkiye-Ukrayna dışişleri görüşmesine zemin hazırladı. Görüşmeden hemen sonra Putin’in bu formatı destekleyen açıklaması, Türkiye’nin artık barış masalarının vazgeçilmez bir parçası olacağının güçlü işareti olarak değerlendiriliyor.
Türkiye’nin Avrupa Birliği ile ilişkilerinde de yeni bir dönemin kapısı aralanıyor. Meşe, Türkiye’nin geçmişte AB’nin Balkanlar’daki güvenlik misyonlarına en fazla katkı sağlayan ülkelerden biri olduğunu hatırlatıyor. Rum Kesimi’nin vetosuyla kesintiye uğrayan bu işbirliği, şimdi yeniden canlanabilir. Özellikle AB’nin savunma yapısını şekillendiren PESCO (Kalıcı Yapılandırılmış İşbirliği) ve Avrupa Savunma Fonu gibi yapılar, Türkiye’nin teknik olarak dahil olabileceği platformlar arasında yer alıyor. Bu durum, Ankara’yı Avrupa güvenlik mimarisine yeniden entegre edebilecek yeni bir stratejik kapının aralanması anlamına geliyor.
İklim politikaları da Türkiye’nin Avrupa ile ilişkilerinde derinleşen yeni bir alan. Avrupa Birliği’nin karbon salınımına dayalı sınır vergisi uygulamaya hazırlandığı bu dönemde, Türkiye de kendi emisyon sertifikasyon sistemini kurmak üzere harekete geçti. Meşe, bu alanda Almanya ile özellikle Yeşiller Partisi’nin etkisi altında gelişebilecek bir yapıcı işbirliğinin kaçınılmaz olduğuna dikkat çekiyor.
Bir başka başlık ise göç konusu. Türkiye’nin son dönemde Yunanistan’la geliştirdiği yapıcı temaslar, göç anlaşmasının güncellenmesi yönünde umut verici bir zemin oluşturuyor. Meşe, bu süreci AB-Türkiye ilişkilerinde olumlu gündem kurma açısından önemli bir pencere olarak yorumluyor.
Almanya’daki Türk toplumunun maruz kaldığı ayrımcılık ve ırkçılık konusunda da net bir duruş sergileyen Meşe, bu mücadelenin sadece Türkiye’den beklenmemesi gerektiğini vurguluyor. Almanya’daki sivil toplum kuruluşlarıyla birlikte hareket edilmesi gerektiğini söyleyen Meşe, “Bu ülkenin bir parçası olarak, haklarımız kadar sorumluluklarımız da var” diyerek Türk toplumunun bu konuda daha aktif olması gerektiğini ifade ediyor.
Alman medyasının Türkiye’ye yönelik yaklaşımı da Meşe’nin eleştirdiği başlıklardan biri. Özellikle kriz dönemlerinde Türkiye’ye yönelik oluşturulan anlatının tek taraflı ve önyargılı olduğuna dikkat çeken Meşe, benzer medya stratejilerinin Ukrayna Savaşı sürecinde de tekrarlandığını belirtiyor.
Zafer Meşe’ye göre Türkiye, hem askeri hem diplomatik araçlarıyla Avrupa’da yeniden tanımlanan güvenlik düzeninde yalnızca izleyen değil, yön veren bir aktöre dönüşüyor. Bu dönüşüm, yalnızca bölgesel çıkarların değil, küresel stratejik zeminlerin de yeniden şekillenmesine neden olabilir.