Berlin’deki Basın Müşavirliği: CV’ler Konuşur, Gerçekler Susmaz
İki Portre, Tek Gerçek: Berlin’deki Basın Müşavirliği ve Çelişkiler

İki Portre, Tek Gerçek: Berlin’deki Basın Müşavirliği ve Çelişkiler
Basın müşavirliği, yalnızca diplomatik temsilciliklerin değil, aynı zamanda devletlerin uluslararası itibarının en kritik dayanaklarından biridir. Bu görev, medya ile güçlü bağlar kurmayı, kriz anlarında doğru refleksler göstermeyi ve ülkenin pozisyonunu muhatap ülkenin kamuoyuna etkili biçimde aktarmayı zorunlu kılar. Ancak Berlin’de görev yapan Dr. Hasan Kocabıyık’ın dört yılı aşkın süredir yürüttüğü Basın Müşavirliği görevi, kamuoyuna yansıyan farklı anlatılarla ciddi bir tartışmanın odağında.
Bir Yanda Skandallar, Diğer Yanda Parlak Kariyer
Kocabıyık’ın görev süresine dair eleştirilerde öne çıkan başlıklar dikkat çekici: 15 Temmuz etkinliğinde FETÖ’yü terör örgütü olarak tanımayan bir akademisyenin davet edilmesi, büyükelçi ile basın arasında zayıf koordinasyon, gazetecilere yönelik keyfi akreditasyon iptalleri ve yerel basınla doğrudan iletişim kurmak yerine sekreter aracılığıyla mesafe koyması. Bunlar, diplomatik misyonların işleyişini sekteye uğratan ve Türkiye’nin uluslararası imajına zarar veren uygulamalar olarak kayda geçti.
Öte yandan, aynı dönemi değerlendiren farklı bir metin ise bambaşka bir portre çiziyor: Tosya İmam Hatip’ten başlayıp Viyana’daki akademik çalışmalara, MÜSİAD Avusturya’daki yöneticilikten Yunus Emre Enstitüsü’ndeki kültürel diplomasi deneyimlerine ve Berlin’de düzenlenen panellere uzanan bir kariyer zinciri. Bu anlatıda Kocabıyık, “bürokratik istikrar” ve “entelektüel derinlik” sahibi bir kamu görevlisi olarak takdim ediliyor.
Çelişkinin Kaynağı: Bürokrasi mi, Gerçeklik mi?
Bu iki anlatı yan yana konulduğunda, sormamız gereken temel soru şudur: Berlin’de görev yapan bir basın müşavirinin performansını belirleyen kriter nedir? Akademik unvanlar ve kurumsal görev zinciri mi, yoksa görevde somut olarak sergilenen iletişim, kriz yönetimi ve basınla kurulan güven ilişkisi mi?
Eleştiriler, görev süresince yaşanan aksaklıkların tesadüfi olmadığını; liyakat yerine şahsi referanslarla yürütülen tercihlerin hem basın müşavirliğinin güvenilirliğini hem de Türkiye’nin diplomatik imajını zedelediğini ortaya koyuyor. Buna karşılık, parlak bir özgeçmişin ve planlı bir kariyer çizgisinin, sahadaki başarısızlıkları gölgeleyemediği açıkça görülüyor.
Kamu Görevliliği ve Tarafsızlık Testi
Berlin’deki tartışmaların merkezinde yalnızca iletişim zafiyetleri değil, aynı zamanda kamu görevlisi kimliğiyle bağdaşmayan taraflı ilişkiler de yer aldı. Ankara’daki Türk-Alman Medya Forumu’nda katılımcı seçimindeki şeffaflık eksikliği, bazı medya temsilcilerine sağlanan ayrıcalıklar ve sonrasında Ahaber.de üzerinden yapılan kişisel savunular, müşavirliğin tarafsızlığını sorgulatır hale getirdi.
Burada sorun, yalnızca bireysel hatalar değil; aynı zamanda devletin iletişim aygıtının liyakat, şeffaflık ve kurumsal sorumluluk ilkeleriyle ne ölçüde işlediği sorusudur. Nitekim Almanya’daki Türk gazetecilerin yıllardır dile getirdiği dışlanmışlık hissi, bu dönemde daha da belirginleşti.
İlgili Arşiv Haber
Berlin Basın(İletişim) Müşaviri Hasan Kocabıyık’ın Performansı Üzerine Değerlendirme
Kariyerin Arkasındaki Gerçek Sınav
Hasan Kocabıyık’ın Ankara’ya dönüşü, bürokratik bir yükselişin devamı olarak sunulabilir. Ancak geride kalan Berlin dönemi, kamu diplomasisinin yalnızca CV’lerle değil, sahadaki somut icraatlarla ölçülmesi gerektiğini hatırlatıyor. Akademik unvanlar, sivil toplum deneyimleri ve resmi pozisyonlar, görev sırasında yaşanan iletişim kazalarını ve kriz yönetimindeki yetersizlikleri telafi edemez.
Bu nedenle, Berlin’deki görev süresi üzerine yapılan eleştiriler, kişisel bir kariyer tartışmasının ötesinde, Türkiye’nin diplomatik temsilinde liyakat ve şeffaflık ilkesinin ne kadar hayata geçirildiğinin aynasıdır. Eğer devlet hizmetinde gerçekten etkinlik ve sorumluluk aranıyorsa, bu çelişkili portrelerin üzerine ciddi bir muhasebe yapılması kaçınılmazdır.
İlgili Arşiv Haber
Almanya’dan Kimler Seçildi, Neye Göre Seçildi?