Hayat mı zor yoksa biz mi hayatı zorlaştırıyoruz?

Hayat, doğumla başlayıp, ölümle son bulan, içinde acı-tatlı her tür macera barındıran bir yolculuk. Burada önemli olan da maceralara karşı bizim bakış açımız. Maceraperest ve cesur bir tavır takınırsak, yolculuk keyifle geçer. Korkak ve uyumsuz bir tavır takınırsak da yolculuk eziyete döner.

Hayat mı zor yoksa biz mi hayatı zorlaştırıyoruz?

Bu soruyu kendinize soruyor olsanız cevabınız ne olurdu?

Eminim ki hayat çok zor diyenler kadar, hayatı biz zorlaştırıyoruz diyenler de olacaktır.

Peki hiç düşündünüz mü hayatı biz zorlaştırıyoruz diyenler neleri farklı yapıyorlar ki diğerleriyle aynı olumsuzlukları yaşasalar bile, hayatın zor olmadığını düşünüp, hayatın keyifli yanlarına odaklanabiliyorlar.

Bir diğer deyişle; bazı insanlar hayata olumlu gözle bakıyorken, bazıları olumsuz gözle bakıyor. Buradan da anlaşılacağı üzere, fark sadece bakış açılarındadır. Hayata olumsuz bakan insanlar başlarına gelen her ne varsa, sebebini başkalarında ya da başka şeylerde ararlar. Kendileri her zaman mağdur, haksızlığa uğrayan, üzülen konumundadırlar. Dolayısıyla da yapacak bir şeyleri yoktur.

Gerçekten de herkesin hayatında yapacak bir şeylerin olmadığı durumlar cereyan edebilir. Kişi terk edilmiş olabilir, işsiz kalmış olabilir, sevdiklerinin kaybını yaşamış olabilir ve yaşadıkları sonucunda hayata küsmüş, her şeye inancını yitirmiş olabilir. Ancak gerçek şudur ki; her ne olursa olsun, bu duruma düşme sebebi yine kişinin kendisidir.

Çünkü;

  • Hayatı suçlayan insan; yaşadığı anın değerini bilerek yaşamak yerine, ya geçmişe takılıp kalır ya da geleceği düşünerek korkar. Bunun nedeni de bir kere başına geldiyse yine geleceğini düşünür. Yine terkedileceğini, yine işsiz kalacağını, yine kayıplar yaşayacağını, yine, yine, yine... Kafasındaki bu yineler çoğaldıkça çoğalır ve kişiyi korku duvarına hapseder, anı yaşamasına, atması gereken adımları atmasına engel olur. Oysa aslolan geçmişi geçmişte bırakmak, geleceği geldiği zaman yaşamak özetle bugünü yaşamaktır.

Çok sevdiğim bir hocamın söylemiş olduğu bir söz tam da burada, yerinde olacaktır. “Ne bir dakika öncesinin nefesini alabilirsin, ne de bir dakika sonrasının. Aldığın nefes anın nefesidir.”

Öyleyse anı yaşamak ve anda yapabileceklerimizin bilinciyle hareket etmek en iyisidir.

  • Hayatı suçlayan insan; kendisini üzen, kendisine zarar veren şeyleri hayatından çıkarmak konusunda direnir. Sağlığına zarar verdiğini bilmesine rağmen, bazı alışkanlıklarından ya da kendisine iyi gelmeyen, aksine zarar veren toksik arkadaşlardan, ilişkilerden vazgeçemez. Unutmamak gerekir ki;

 “Vazgeçmek her zaman zayıflık değil, bazen bırakacak kadar güçlü olmaktır.”

  • Hayatı suçlayan insan; başına gelen olumlu olayları görmezden gelip, en ufak olumsuzlukta karamsarlığa düşer. Hatta bu karamsarlık öyle boyutlara gelir ki, hayattan, insanlardan, her şeyden nefret ediyor hale gelir, suçu hep başkalarında ya da başka şeyler de arar. Oysa karamsarlıkla hayatımızı karartacağımıza, hayatımızı aydınlatacak olumlu olaylara bakmayı bilmeliyiz.  

  • Hayatı suçlayan insan; geçmişi geçmişte bırakmaz ve sürekli geçmişle yaşar. Hani bir deyim vardır: “Temcit pilavı gibi ısıtıp ısıtıp önüne koymak.” İşte geçmişle yaşayan insan da niye öyle yaptım, keşke şöyle yapsaydım, keşke şöyle deseydim, keşke onu alsaydım gibi bitmek bilmeyen keşkeleri düşünüp durur. “Keşke iplerini” kesemediği için de geçmiş kişiyi kendisine çeker durur. Oysa geçmiş, iyisiyle kötüsüyle yaşanmış ve bitmiştir. Bu nedenle, keşke iplerini kesip, geçmişi bir sınav olarak görmeli, sınav sonucumuz kötüyse, daha çok çalışmalı, iyiyse de aynı şekilde devam etmeliyiz.   

  • Hayatı suçlayan insan; hiçbir konuda kendini beğenmez. Ne görünüş olarak iyidir ne de yaptığı işi düzgün yapar. Hep başkaları güzeldir, hep başkaları şanslıdır, hep başkaları başarılıdır. O zaten doğuştan başarısızdır, şansızdır. Hatta bu şansızlık dünyaya geldiğine pişmanlık boyutuna kadar bile gelebilir. Bir çoğumuz şu sözleri çevremizden duymuşuzdur. “şanslı olsaydım annem beni erkek doğururdu.” ya da “şanslı olsaydım annem beni kız doğururdu.” Oysa ki konunun cinsiyetle alakası yoktur. Her insan ayrıdır. Ayrı fiziksel görünümü, ayrı zekası, ayrı zevkleri vs vardır. Burada önemli olan kendimizi kimseyle kıyaslamamız gerektiğinin bilincine varmak ve yolumuzda ilerleyebilmektir.

Tüm bunlardan hareketle, hayattan zevk alan insanların tek farklarının bakış açısı olduğunun farkındalığına varıp, adım adım değişime gitmeliyiz.

                                       “Nasıl gördüğünü değiştir, nasıl değiştiğini gör!”

                                                                                                  Buddha

Elbette değişim zordur, korkutur, cesaret gerektirir. Ancak bu zorluğun üstesinden gelebilmek için öncelikle;

  • Hayatın başlı başına bir değişim olduğunu görebilmeliyiz. Doğduğumuz andan, öleceğimiz ana kadar yaşadığımız deneyimler, arkadaşlarımız, bulunduğumuz yer, düşüncelerimiz, zevklerimiz, her şeyden önce görünüşümüz sürekli bir değişim içerisindedir. Bu açıdan baktığımızda da değişime direnmek ya da korkmak yerine değişim yolculuğuna çıkmak çok daha mantıklı olmaz mı?

  • Değişim yolculuğunun en önemli ve ilk adımı kesinlikle bakış açısıdır. Aynı olumsuzlukları yaşayan bazı insanlar hayat pozitif bakıyorken, bazılarının negatif bakmalarındaki fark sadece bakış açısıdır. Bu nedenle de hayatımıza olumlu duyguları katmamız çok önemlidir.

  • Bakış açısını değiştirmek için; sabretmek, panik yapmamak, sakin bir şekilde emin adımlarla ilerlemek şarttır. Sakin olmayıp, panik yaparsak, hayat korkutur ve hemen hayatı suçlamalar başlar.

  • Hangi zorlukları yaşarsak yaşayalım, yaşamımızda mutlaka şükredeceğimiz bir şeyler olduğunun bilincine varmak ve bunu her gün kendimize hatırlatmak da çok önemlidir.

  • Düşünmek, yaşadıklarımızı gözden geçirmek ve aynı şeyleri tekrar yaşamak istemiyorsak neler yapabileceğimizde dair planlar yapmak için kendimizle baş başa kalacak anlar yaratmalıyız. Kişiye özel bu anlar değişmek için önemli adımlardan birisidir.

Hayat, doğumla başlayıp, ölümle son bulan, içinde acı-tatlı her tür macera barındıran bir yolculuk. Burada önemli olan da maceralara karşı bizim bakış açımız. Maceraperest ve cesur bir tavır takınırsak, yolculuk keyifle geçer. Korkak ve uyumsuz bir tavır takınırsak da yolculuk eziyete döner.

Unutmamak gerekir ki;

Her yolculuğun bir sonu vardır. Hayat yolculuğu da bir gün mutlaka bitecek. Öyleyse neden keyif almaya bakmıyoruz.

Hayat yolunda herkese keyifli bir yolculuk dilerim...