Şafak Velioglu ile ''BirEsVer'' grubunu ve dünya müziğini konuştuk

Bizim için Türkçe, Kürtçe, Lazca, Yunan ve Ermenice dilinde geleneksel parçaların olduğu Anadolu, Orta Doğu müzikal geleneği var. Bunun içerişinde, tasavvuf olanı, Bektaşi olanı ya da sadece klasik eserler olarak modern yorumlar var.

Şafak Velioglu ile ''BirEsVer'' grubunu ve dünya müziğini konuştuk
Fotoğraflar :Cihangir Aro, Eren Paydaş, Mimis Sandalis.
Şafak Velioglu ile ''BirEsVer'' grubunu ve dünya müziğini konuştuk
Şafak Velioglu ile ''BirEsVer'' grubunu ve dünya müziğini konuştuk
Şafak Velioglu ile ''BirEsVer'' grubunu ve dünya müziğini konuştuk

Kendini tanıtır mısın?

 Merhabalar diyerek söze başlayayım. Yaklaşık 6 senedir Berlin’de yaşıyorum. İlk geliş sebebim aslında toplumsal sanat alanında yaptığım bir belgesel/röportaj çalışmasının çekimleri içindi. Daha sonra o çalışmamın gösterimleri ve atölye çalışmalarını organize etmek gibi çeşitlendi ve bir şekilde uzun bir vakit geçirme şansım oldu bu şehirde. Yerleşme kararım da bunun arkasından geldi. Berlin’de çalışma hayatım sosyal hayatımdan ve kişisel ilgilerimden bağımsız olarak seyretmediği için, yani uzun lafın kısası ilgilendim sanatsal alanlarda üretim yapabilme ve eşgüdümler gerçekleştirme imkanlarıyla birlikte olumlu sonuçlar da alarak, artık tamamen yerleşmiş oldum.

Bu süre zarfında meşguliyetlerim sanatsal yönetmenlik, sergi ve enstalasyon işlerim, müzikal çalışmalar etrafında şekilleniyor. Müzik açısından da bakış açım sadece sahne çalışmalarıyla sınırlı değil, müzik ile kurduğum ilişki de zaten hiçbir zaman sahnede olmak ve performans merkezli yaklaşmak olmadı. Birçok çalışmam da araştırmacı ve toplumsal sanat projeleri gibi alanlarda da üretmek beni motive ediyor. Biresver müzik oluşumunda da yapmaya çalıştığımız böyle bir şey. Aslında Biresver adı altında müzikal ve sahne sanatlarını da değerlendiren araştırmalar yapan, saha çalışmaları organize eden bir sanat kolektifiyiz ve içerisinde sahne alan bir müzik topluluğumuzda var. 

Hangi aleti çalıyorsun ?

Ben uzun zamandır farklı geleneksel enstrümanlara meraklıyım. Daha çok Anadolu, Akdeniz, Orta Doğu’dan telli enstrümanları çalıyorum. Birçok dilde şarkılar söylemeye tutkuluyum. Öğrenmeye çalışıyorum. Bazen Arnavutça bazen Türkçe, Boşnakça, Ermenice Kürtçe, Yunanca vs. 

 Hangi müzik türü ile izleyicilere sunum yapıldı?

 Son konserlerimizde yine olabildiği kadar geniş bir coğrafyadan geleneksel eserler icra etmeye çalıştık, bu zorluklarıyla beraber aslında paylaşımları ve öğrenme süreçlerini de destekleyen bir yaklaşım oluyor bizim için. Her konserimizde farklı geleneksel şarkıları ve o eserleri kendi kültürlerinden çok iyi tanıyan müzisyen arkadaşlarım katılımlarıyla icra etmeyi seviyoruz. En son geleneksel Yunan müziğinde farklı eserde ve Balkanlardan seçtiğimiz parçalarda da konuk sanatçı dostlarımız bize destek verdi. Bu şekilde paylaşımlar hem müzikal çeşitliliğimizi arttırırken hem de o sanatçılarla sahnede birlikte olarak çok farklı bir deneyim yaşamış oluyoruz.

 Müzisyenler hangi ülkelerin müziklerini sundu?

 Aslında çaldığımız ve seslendirdiğimiz geleneksel eserlere geldikleri veya ait olduklarını düşündüğümüz ülkelere göre seçmiyoruz, daha doğrusu öyle adlandırmıyoruz. Müzikal tavır, makamları yani müzikal dillerinin ait olduğu coğrafyalarını hesaba katarak iletişim kurabildiklerimizi icra etmeye çalışıyoruz. Daha çok bizim için dil, aksan, kültür ve mikro coğrafyaları belirleyici oluyor. Çünkü geleneksel parçaların ömürleri veya etki alanları ülke sınırlarından hem daha geniş hem de daha eski; kadim kültürler birbirleriyle ulusal tahayyülden daha somut ilişkiler içerisinde.  Zaten geleneksel parçaların iletişimde olduğu komşu kültürleri de hesaba katarsak, bugün bulundukları sınırlar içindeki halleriyle de onları sabitlemek ve adlandırmak da yanlış bir sosyolojik tercih oluyor. Bizim için Türkçe, Kürtçe, Lazca, Yunan ve Ermenice dilinde geleneksel parçaların olduğu Anadolu, Orta Doğu müzikal geleneği var. Bunun içerişinde, tasavvuf olanı, Bektaşi olanı ya da sadece klasik eserler olarak modern yorumlar var.

Ya da Balkanlardan eserleri severek dinlerken ve onları çalmaya çalışırken yine tekrar, bu eserlerle kültürel ve müzikal dilleri aracılığıyla iletişim kuruyoruz. Pomaklardan, Bektaşilerden, Slav geleneksel ruhani müziklerinden eserler icra ediyoruz. Bir örnek vereyim; Makedonca sözlü, ama Müslüman Slavlardan olan Pomak veya Torbeş kültüründen geleneksel bir parçaya sırf şu an Bulgaristan ülkesi sınırlarında olduğu için, sadece Bulgaristan’dan bir parça demek doğru gelmiyor bana. Bu örnekler kolayca çoğaltılabilir. Bu eserler ulusal sınırlara ait değiller, daha yakından bakınca çok daha ilham verici süreçlerden geçmişler ve çok farklı yönleri var ve biz bu yönleri değerlendirmeye çalışıyoruz.  

 İcra ettiğiniz müzik Almanya Berlin’de karşılığı var mı? İzleyici tepkileri nedir? 

 Çok dilli geleneksel eserleri sahnede değerlendirmek bizim farklı kültürlerden gelen dinleyicilerle iletişim sağlamamızı kolaylaşıyor muhakkak. Bu tarafıyla, Berlin’in müzik dinleyicisi hesaba katılırsa bu çeşitlilikten karşılıklı olarak faydalanmış oluyoruz. Çok farklı eserlerde, daha önce söylediğim gibi, o eserleri çok daha yakından tanıyan sanatçı dostlara ulaşmak ve paylaşmak Berlin’de çok kolay. Dinleyici açısından da aynı şeyler geçerli. Ama bizim yaratmak istediğimiz müzikal ‘sound’ ya da tavır sadece kullandığımız kültürel eserlerin geldiği coğrafyalar ve dilleri üzerinden değil.

Dilin ve kültürün ötesinde müzikal bir dil var ve bu noktada da bir Berlin ile iletişimde olmaya çalışıyoruz. Bu da bu şehrin ve yaşadığımız zamanın gerekliliği. Uzun bir konu ama özetlemek gerekirse şöyle. Geleneksel müziklerden de beslenseniz, kullandığınız dilin veya söylediğimiz şarkıların anlaşılmasının veya anlaşılmamasının ötesinde bambaşka bir müzikal dil var şu anda. O da deneysellik ve kişisel ifadeler. Bunun için yeteri kadar ve elimizden geldiğince alan açmaya çalışıyoruz şarkılarımızı düzenlerken ve icra ederken. Geleneksel şarkıların ‘bugün ve buradasını’ hayal ediyoruz, deneysel ve kişisel yaklaşımlarla transpoze ediyoruz. Böyle bir denge var müziğimizde. Hem eski bir parçayı paylaşmak istiyoruz hem de şehrin kimliğine bizim kimliğimize uygun dokunuşlar oluyor.