Dr. Öğr. Üyesi Ömer Emrullah Egeliği ile Basın Özgürlüğü ve Yargı Üzerine Röportaj

Mustafa Kemal Atatürk’ün basın özgürlüğü ile ilgili şu sözünü hatırlamak önemlidir: “Basın özgürlüğünden doğan sakıncaları gidermenin yolu gene basın özgürlüğüdür.”

Medya Berlin ve Metalink ortak yapımı bir programda, Anayasa Hukuku alanında akademisyen olan Dr. Öğr. Üyesi Ömer Emrullah Egeliği ile basın özgürlüğü, yargı bağımsızlığı ve gazeteciliğin günümüzdeki durumu üzerine kapsamlı bir söyleşi gerçekleştirdik. Egeli, hem hukuk hem de iletişim alanındaki deneyimleriyle, basın mensuplarının karşılaştığı zorlukları ve çözüm yollarını değerlendirdi. İşte röportajın detayları:

“Basın Özgürlüğü Kağıt Üzerinde Değil, Uygulamada Korunmalı”

Öncelikle sizi tanıyabilir miyiz?
Ben Anayasa Hukuku Ana Bilim Dalı Başkanı olarak görev yapıyorum. Hukuk eğitiminin ardından ikinci lisansımı İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde tamamladım. Akademik kariyerimin bir parçası olarak, Almanya’da Erasmus personel hareketliliği kapsamında beş günlük bir program için buradayım. Aynı zamanda, Medya Berlin yetkilileri sağ olsunlar, burada bir staj imkânı sundular ve Almanya’daki Türk basınının çalışmalarını yakından gözlemleme fırsatı buldum.

Almanya’daki basın özgürlüğü ile Türkiye’deki basın özgürlüğü arasında nasıl farklar görüyorsunuz?
Özünde benzer sorunların yaşandığını söyleyebilirim. Türkiye’de anayasal düzeyde basın özgürlüğü güçlü bir şekilde korunuyor. Anayasal çerçeve ve yasalar açısından eksiklik bulunmuyor. Hatta Türkiye Cumhuriyeti Anayasası, basın özgürlüğüne yönelik oldukça geniş bir koruma alanı sağlıyor. Ancak, önemli olan uygulama kısmı. Çünkü hukukçular olarak sıkça vurguladığımız bir gerçek var: “Asıl belirleyici olan uygulamadır.”

Basın özgürlüğü konusunda uygulama aşamasında bazı sorunlarla karşılaşabiliyoruz. Kolluk kuvvetlerinin, kamu kuruluşlarının ve hatta mahkemelerin kararları, gazetecilerin çalışma alanını doğrudan etkileyebiliyor. Almanya’da basın özgürlüğü daha köklü bir hukuk pratiğine dayanıyor. Mahkemeler, basın mensuplarının ifade özgürlüğü hakkını güçlü şekilde savunuyor. Ancak, burada da medya sahipliği, ekonomik bağımlılık gibi konular özgür basının önündeki yeni engeller olarak tartışılıyor.

Günümüzde basın özgürlüğünü tehdit eden yeni unsurlar var mı?
Evet, özellikle dijitalleşme ve sosyal medyanın yaygınlaşmasıyla birlikte yeni sorunlar ortaya çıkıyor. Eskiden gazetelerin sansürlenmesi veya basılı medyaya yönelik baskılar ön plandaydı. Bugün ise, sosyal medya platformları, dezenformasyon ve algoritmaların içeriklere müdahalesi gibi yeni dinamiklerle karşı karşıyayız.

Ayrıca, gazetecilik tanımı da değişiyor. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) kararlarında artık “vatandaş gazeteciliği” kavramı geçiyor. Geleneksel gazeteciler için belirlenen bazı haklar ve güvenceler, dijital gazetecilik alanında tam olarak oturmuş değil. Yani bir kişi düzenli olarak haber yapıyor olabilir ama resmî olarak gazeteci sayılmayabilir. Bu da, onların haklarını ve güvenliğini tehlikeye atan bir durum yaratıyor.

Yargı ve basın arasındaki ilişkiyi nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bu ilişki çift yönlüdür. Yargı, basının sınırlarını belirlerken, basın da kamuoyunu bilgilendirerek yargının işleyişini denetler. Ancak burada ince bir denge söz konusudur. Örneğin, yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı, basın tarafından nasıl ele alınmalıdır? Devam eden davalar hakkında yorum yapmak ne zaman yargıyı etkileyebilir?

Bugün dünyada basın özgürlüğünü sınırlandıran en önemli faktörlerden biri de “yargıya müdahale” iddiasıdır. Bazı ülkelerde, basının belirli davalar hakkında yaptığı haberler, yargı kararlarını etkileyebileceği gerekçesiyle engellenebiliyor. Ancak demokratik bir hukuk devletinde basının görevi, kamuoyunu bilgilendirmek ve sürecin şeffaflığını sağlamaktır.

Burada gazetecilerin de hukuk bilgisi açısından kendilerini geliştirmesi önemli. Bir mahkeme kararının bağlamını bilmeden yapılan haberler, yanlış algılar oluşturabilir. Örneğin, kamuoyunda büyük yankı uyandıran bazı yargı kararları, hukuki çerçevede aslında doğru olabilir ama medyada eksik veya çarpıtılmış şekilde sunulabiliyor.

Türkiye’de ve Almanya’da çalışan gazetecilere ne önerirsiniz?
Örgütlülük çok önemli. Bireyselleşen dünyada, gazetecilerin meslekî dayanışma içinde olması büyük bir gereklilik. Almanya’daki Türk gazetecilerin hem Türkiye’deki hem de Almanya’daki medya düzenlemelerini takip etmesi gerekiyor. Çifte hukuki sorumluluk taşıyorlar ve bu, onların işini daha da zorlaştırıyor.

Ayrıca, medya okuryazarlığını artırmak ve habercilik etiğine bağlı kalmak çok kritik. Bugün, medya organlarının finansal ve siyasi bağlantılarıyla ilgili tartışmalar var. Gazeteciler, kamuoyuna şeffaf bilgi sunmalı ve medya sahipliğiyle ilgili gerçekleri de paylaşmalıdır. Vatandaşların da medya okuryazarlığını geliştirmesi gerekiyor. Artık herkes bir haberin arkasında kimin olduğunu sorgulamalı ve bilgi kaynaklarını çeşitlendirmeli.

Son olarak basın özgürlüğü konusunda eklemek istediğiniz bir şey var mı?
Basın özgürlüğü demokrasinin temel taşlarından biridir. Ancak basının özgür olması, aynı zamanda sorumlu olmasını da gerektirir. Yalan haberler, manipülasyon ve dezenformasyonla mücadele etmek de gazetecilerin görevidir.

Bu noktada, Mustafa Kemal Atatürk’ün basın özgürlüğü ile ilgili şu sözünü hatırlamak önemlidir:
“Basın özgürlüğünden doğan sakıncaları gidermenin yolu gene basın özgürlüğüdür.”

Atatürk’ün bu sözünden hareketle, sansür veya kısıtlama yerine, özgür basının kendi etik ilkeleri doğrultusunda hareket etmesi ve kamuoyunun bilinçli olması gerektiğini söyleyebiliriz. Özgür ve sorumlu basın, güçlü bir demokrasinin temelidir.

Medya Berlin olarak Dr. Ömer Emrullah Egeliğe’ye değerli görüşleri için teşekkür ederiz.

Videojournalist: Bedii Selvi