Başkonsolos Şanlı, toplantıda demokratik hakların kullanılmasının önemine dikkat çekerken, Türk toplumunu sandık başına gitmeye teşvik etti. Ayrıca ırkçılık ve yabancı düşmanlığına karşı duyarlılık çağrısında bulunarak vatandaşlara, karşılaştıkları durumlarda polise ve yerel makamlara başvurmaları gerektiğini hatırlattı. Ancak bu açıklamalar karşısında gazetecilerin, bu tür olaylarda konsolosluğun ne tür somut adımlar attığını ya da toplumsal sorunlara yönelik daha geniş kapsamlı projelerin hayata geçirip geçirmediğini sorgulamaması düşündürücüydü.
Gazetecilik, yalnızca açıklamaları aktarmak değil; verilen sözlerin gerçekliğini sorgulamak, vaatlerin arkasındaki somut planları ortaya koymakla yükümlüdür. Örneğin:
• Irkçılıkla mücadelede konsolosluğun yürüttüğü projeler nelerdir?
• Demokratik katılımı artırmak için yürütülen kampanyalar var mı?
• Toplumsal dayanışmayı artırmaya yönelik somut girişimler neler olabilir?
Bu tür sorular, toplantının amacına daha fazla hizmet edebilir ve kamuoyunu bilgilendirebilirdi. Ancak ne yazık ki gazetecilerin çoğu, bu sorumluluklarını yerine getirmek yerine yalnızca toplantıdaki açıklamaları öne çıkarmayı tercih etti.
Bu olay, benim için geçmişte yaşadığım deneyimlere ayna tuttu.
ATGB’nin kuruluşunda, gazetecilerin sorunlarını dile getiren ve toplumla güçlü bir bağ kuran bir platform oluşturma amacıyla büyük bir özveriyle çalıştık. Ancak ikinci yılın sonunda, bir toplantıda bir devlet büyüğüne edilen küfür ve bu küfrü eden kişinin yönetim kurulunda kalmaya devam etmesi, benim için kırılma noktası oldu.
Bu durumda, şahsın istifa etmesi gerektiği açıktı. Ancak gereken adımların atılmaması ve özellikle Eşbaşkan
Ali Yıldırım Bey’in bu meseleye sessiz kalması, beni derinden hayal kırıklığına uğrattı. Bu duruma daha fazla sessiz kalamayarak görevimden ayrıldım.
Bu süreçte, gazetecilik mesleğinin yalnızca bireysel çıkarlar veya protokol ilişkileri için değil, topluma hizmet etmek için var olması gerektiğini bir kez daha anladım. Ancak ne yazık ki birçok meslektaşımız, yalnızca fotoğraf karelerinde yer almakla yetinirken mesleğin asli görevlerini göz ardı ediyor.
Gazeteciliğin Yerini Kaygılar mı Aldı?
Berlin’deki Başkonsolosluk toplantısı, Türk yerel basınının genel sorunlarını bir kez daha ortaya koydu. Gazetecilik, “bir sonraki toplantıya davet edilmeme” ya da ilişkileri zedeleme kaygısıyla hareket edilebilecek bir meslek değildir. Meslektaşlarımız, gerçek soruları sormaktan kaçınarak yalnızca açıklama aktarmakla yetiniyor. Bu tutum, gazeteciliğin gücünü ve topluma katkı sağlama potansiyelini zayıflatıyor.
Oysa gazetecilik, yalnızca bireylerin değil, toplumun genel sorunlarına ışık tutmak için var olan bir meslektir. Toplumsal dayanışmayı sağlamak, bireylerin sesini duyurmak ve sorunları çözüm yollarıyla birlikte gündeme getirmek, bu mesleğin temel görevleridir.
ATGB’nin kuruluş amacını gerçekleştirmek, ancak mesleki etik ve sorumluluğa bağlılıkla mümkündür. Gazeteciler, yalnızca protokol haberleriyle değil; eleştirel, bağımsız ve toplumu bilinçlendiren haberlerle varlık göstermelidir.
Berlin Başkonsolosu İlker Okan Şanlı’nın toplantısında verilen önemli mesajların kamuoyuna doğru bir şekilde aktarılması ve daha da önemlisi bu mesajların gerçekliğinin sorgulanması, gazetecilik mesleğinin gereğidir. Aynı şekilde, ATGB gibi organizasyonların yalnızca görünür olmak için değil, gazetecilik mesleğine değer katmak ve toplumun sorunlarına çözüm üretmek için çalışması gerekir.
Son olarak, gerek
gazetecilik mesleğini icra eden bireyler gerekse bu mesleği destekleyen kuruluşlar, sorumluluklarının bilincinde olmalı ve mesleğin itibarını koruma yükümlülüğünü unutmamalıdır. Çünkü gazetecilik, yalnızca bir meslek değil, topluma karşı yerine getirilmesi gereken ahlaki bir görevdir.
İlgili HaberBerlin Basın(İletişim) Müşaviri Hasan Kocabıyık’ın Performansı Üzerine Değerlendirme
