Sıcak Para Politikası Yakar…

Son günlerde ekonomik programın iyi gittiğine ilişkin yurt içi ve yurt dışından gelen bazı haberler, piyasayı yakından inceleyen ve yaşayan bir kişi olarak konuyu yakından inceleme ve yorum yapma zorunluluğu doğurdu. Bu yazı ülkemizin istikrarı ve gelişmesi için ekonominin iyi gitmesi yolunda yapılan tahlillere ve piyasa bilgilerine dayanarak ,bazı samimi ikazları ve iyileştirme gereklerini içermektedir.
Öncelikle “sıcak para politikası” ülkemizde yıllarca değişik hükümetler tarafından uygulanmış bir politikadır. Benim şahsen şahit olduğum rahmetli Özal hükümet döneminde başlamak üzere, çeşitli hükümetlerin can simidi olarak sarıldıkları bir politikadır. Amacı, ülke dışından döviz gelişini yurt içinde yüksek faiz politikasıyla cazip hale getirerek, cari açık ve dış borç ödemelerinde finansal rahatlama sağlamak olmuştur. Bu iki parametre yani yüksek iç faizle dış sermaye çekmek, uygulandığı dönem için, hastaya ağrı kesici vermek misali hastalığın sebep olduğu ağrıyı ortadan kaldırarak bir rahatlama sağlar. Neticesinde döviz değer artışı azalır veya bazen geri gider (çok tehlikeli boyut), matematiksel olarak Türk parası değerlenir, dövize dayalı enflasyon doğal olarak azalır. Bunlar ağrı kesicinin tesirleri olarak iyi görünür ama aslında hastalığa sebep olan temel sebepler ortadan kalkmadığı için rahatlama geçicidir ve asıl tedbirler yani hastalığa sebep olan unsurlar ortadan kaldırılmaz ve rehavete düşülürse, tsunami gibi gelecek dalga çok daha şiddetli olur. Aslında rahatlamaya sebep olan dış döviz bizi sevdiği için ülkemize gelmez ve uzun vadeli değildir, konjonktürel olarak uygun şartları ve diğer ülkelerle kıyaslamalı olarak ortamdan faydalanan vahşi bir finansçıdır. Acıma hissi yoktur, yıkıp çıkmaya hazırdır ve ülkenin öz parası değil fırsatçı dış kaynaklı paradır, kazanılmış bir değer değildir. Ülkemizde uygulanan politika faizi, enflasyon dengesine göre ayarlanıyor gibi görünsede aslında döviz / faiz getirisisine göre ayarlandığı anlaşılmaktadır.
Uygulanmakta olan Yüksek faizin döviz karşısında sunduğu rant dünyanın hiçbir ülkesinde görülmeyecek kadar çoktur. Dövizin 5 aylık artışı % 8.5 iken faizin 5 aylık bileşik getirisi %22’yi geçmiş görünüyor yani özetle 100 doları TL ye çevirip 5 ay sonra faizi alıp tekrar dolara dönerseniz 113.5 dolar alırsınız buda yıllık % 33 gibi çılgın bir rakama gelir. Ülkemizin en zor zamanında dolar finansmanına %10-12 faiz verdiğini düşünürsek bu uygulamanın neden hızlı para akışı sağladığı anlaşılır. Bu kısa vadeli para kazancını yeterli bulup veya politik risk görüp ülkeyi geldiği gibi kısa vadede terk etmek isterse (geçmişte defalarca olduğu gibi) fazlasıyla yıkıcı olarak gider ki, bu olayı 40 yıl içinde birçok kez gördük. Demek ki bu fırsatçı para maliyetli ve tehlikelidir. Hasta açısından kısa vadede ağrı kesici kullanmak asıl hastalık tedavi oluncaya kadar kullanımı, alışkanlık yapmadan kullanımı belki (sorunlu ve diğer makul alternatifleri olsada) kabul olunabilir, ama orta - uzun vadeli kullanımı, bu para geri gitmek istediğinde kim ve hangi kaynaktan geri ödeyecek sorusunuda yanında getirecektir. Öncelikle KKM ye alternatifi olan bu uygulamanın en önemli farkının ikisininde ağrı kesici gibi geçici önlemler olduğudur; ana farkın, KKM nin yurt içi kaynaklı bir yerli uygulama diğerinin yurt dışı kaynaklı bir uygulama olmasıdır, yani biri yurt içine fatura keser (bedel ödetir) diğeri yurt dışına fatura keser (bedel ödetir). Yapısal reform adıyla orta dolaşan kavramda aslında buradan çıkıyor.
Türkiye’nin asli sorunu, cari açık (döviz gelirlerimizin giderlerimizi karşılamaması) ve bunun yol açtığı finansal istikrarsızlıktır. Cari fazla vermemiz için İhracat (mal ve hizmet) ithalat dengemizin ihracat lehine olması lazım. Güney Kore gibi 1950’li yıllarda savunmak amacıyla gittiğimiz o küçük ve bizleri halen seven ülke, bunu başaran önemli ekonomilerden biridir. Dünyaya mal olmuş Samsung, Hundai gibi onlarca markası ve teknolojik gelişim sağlayan güçlü sistemleri ve iyi bir eğitim sistemi vardır. İç Siyasi çatışmaları çetin olsada, güçlü ekonomik gelişimini sürdürmektedir. Dual ekonomik model uygulayan, yani “ithalatı azalt ihracatı çoğalt” sistemi iyi çalışmaktadır. Ülkemiz ise maalesef temel sorunlarını çözemediği ve bunu kararlılıkla uygulamadığı için iniş ve çıkışları çok olmaktadır. Her sene radikal olarak yapılan ekonomik politika değişiklikleri orta ve uzun vade yatırımcıları caydırmaktadır. Bu son karşılaştığımız krizden çıkış için kullanılan sıcak para politikası (ağrı kesici) yüksek maliyeti olmakla uzun vadede sürdürülebilir değildir ve sürdürüldüğü takdirde geçmişte yaşandığı gibi ağır faturalara mal olur. İthalatı azaltacak, ihracatı arttıracak firmaların yurt içi finansmana yüksek faizler ödemesi, kısa, orta ve uzun vadede ülkemize daha fazla yük getirecektir. Yüksek faiz politikasıyla Tüketimi (enflasyonu engellemek gayesiyle) kısayım derken, üreticiyi finansal olarak boğmak doğru bir politika değildir. Rakamlar incelendiğinde uygulanan politikalardan tüketim değil üretim menfi etkilenmiş görünmektedir.
İstatistik yoruma tabidir ve asıl olan reel sektörün bilgisine itibar edilmesi daha tutarlı politikalara vesile olur. Devletin küçülmesi ve giderlerinin azalması için pansuman tedbirler yerine cesur adımlar atılması gerekir. Cezacı olmak yerine rekabet unsurlarıyla piyasa düzenlemek ve fiyat istikrarı sağlamak temel hedef olmalıdır. Oligopol haline gelmiş sektörlerin denetlenmesi esastır ve bu oligopollerin oluşumunu engelleyecek düzenlemeler yurt içi enflasyonu engelleyecektir. Teşvik sistemleri ile yatırımların güçlendirilmesi gereklidir. Başta finansal destekler olmak üzere, Mevcut sistem genel ve bölgesel olarak cazibe taşımamakta ve ikili kalkınma sisteminde ithalatatı azaltacak ihracatı çoğaltacak, sektörel destekler daha sonuç oldaklı olmaktadır. Açıklanan tasarruf politikaları mevcut şekliyle fazla etki yapacak ve kalıcı tasarruf sağlamayacaktır. Esas tasarruf devletin bütçesinde personel sayısı ve bazı yatırımlar dahil radikal paketlerle tasarrufa yönelme olmalıdır. Tüketimi değil üretimi dizginleyen önlemlerin acilen tersine yönlendirilmesi gerekmektedir.
Borç yiğidin kamçısıdır, hızla kalkınmak kolay değildir. Çin devleti kalkınmak için sanayisine büyük teşvik ve mali imkanlar sunmuştur. Çin’de reel sektörün borçlanmasının GSMH oranı %180 , gelişmekte olan ülkelerde % 64.3 , bizde ise % 47.4 dür. Ama yüksek faizlerle başta üretim olmak üzere birçok sektörümüz dar boğaza girmiştir. Yakın ve rakip ülkelerin sunduğu teşvik ve imkanlar birçok firmayı ülkemiz dışına çıkmaya zorlamaktadır ve çıkanı geri getirme çok zordur.
Bazı kötü niyetli yorumların seçim sonrası dolar 40 olacak uydurmalı manipülasyonları boşa çıkmakla uygulanan politikaya güven artmıştır ama para politikası, üreticileri destekleyen güçlü mali politikalarla ve kalıcı yapısal reformlarla desteklenmezse sıcak para politikasının yakıcı etkisi ülkemize kalıcı hasar verir .
Erol Yarar
Vesselam…