NSU Kurbanları 2000-2007 ALMANYA
Enver Şimşek, Abdurrahim Özüdoğru ,Süleyman Taşköprü ,Habil Kılıç, Mehmet Turgut, İsmail Yaşar ,Theodoros Boulgarides ,Mehmet KUBAŞIK ,Halit Yozgat, Michele Kiesewetter

Bu gün 4 Nisan 2025
4 Nisan 2006, Dortmund
aradan Tam 19 sene geçti
Mehmet Kubaşık: Dortmund’da İşlenen NSU Cinayeti
Mehmet Kubaşık, bir büfe sahibi olarak çalışıyordu ve 4 Nisan 2006’da Dortmund’da öldürüldü.
O gün, normalde sabah vardiyasında çalışan eşi yerine işe gitmişti, çünkü kız kardeşi ziyarete gelmişti ve eşi onunla vakit geçirmek istiyordu. Saat 13:00 civarında, komşularından biri Mehmet Kubaşık’ı büfesinin tezgahının arkasında kanlar içinde yerde yatarken buldu.
Kimliği belirsiz saldırganlar, ona dört el ateş etti. Kullanılan silah, daha önce işlenen diğer cinayetlerde de kullanılan CZ 83 modeliydi. Olay yerinde yalnızca bir boş kovan bulundu, bu da saldırganın diğer kovanları yanında götürdüğünü ya da silahın plastik bir torbanın içinde olduğunu düşündürdü, böylece boş kovanlar yere düşmeden toplanabilmiş oluyordu.
Cinayetten bir gün sonra, Mehmet Kubaşık’ın ailesi ayrı ayrı sorgulandı. Polis, cinayeti uyuşturucu ticareti, mafya bağlantıları veya PKK ile ilişkilendirerek açıklamaya çalıştı. Hatta aile üyeleri şüpheli olarak değerlendirildi. Polis, Mehmet Kubaşık’ın "suç geçmişi" hakkında kamuoyuna açıklamalar yapınca, aile hızla damgalandı ve toplum içinde dışlandı.
NSU kurbanlarının aileleri, Simsek ailesi de dahil olmak üzere, polisin yıllarca kendilerini şüpheli gibi görmesinden ve medya tarafından yapılan suçlayıcı haberlerden büyük zarar gördüklerini ifade etti. Birçok aile, cinayetin kendi çevrelerinden biri tarafından işlenmiş olabileceği düşüncesiyle büyük bir belirsizlik içinde yaşadı.
Polis soruşturmalarının odak noktası ise "yabancı suçlular", mafya bağlantıları ve uyuşturucu ticareti oldu. Bu tür suçlamalar, ailelerin sosyal, mesleki ve toplumsal çevrelerinde damgalanmalarına yol açtı. Öte yandan, cinayetlerin ırkçı bir motivasyonla işlenmiş olabileceğine dair ipuçları görmezden gelindi.
2013 yılında ikinci NSU Araştırma Komisyonu, mağdur ailelerin çifte travma yaşadığına dikkat çekti. Raporda, ailelerin hem cinayetle sarsıldığı hem de ardından gelen şüpheler ve polis soruşturmasındaki hatalar nedeniyle daha da travmatize olduğu belirtildi.
İlgili Arşiv Video
Dortmund’da Kaybolan Deliller: NSU Cinayetlerinde Devletin Körlüğü
4 Nisan 2006’da Mehmet Kubaşık, Dortmund’daki büfesinde katledildi. NSU’nun ırkçı cinayet serisinin bir parçasıydı. Bu defa, olay yerinde bulunan savcı, cinayetin ırkçı bir saldırı olabileceğini düşündüğünü belirtti. Ancak bu ihtimal, daha en başından itibaren sistematik olarak bastırıldı.
Bir tanık, cinayetten hemen önce olay yerinin yakınında baseball şapkası takan, bisikletlerini sürükleyen iki genç adam gördüğünü belirtti. Tanık, polise telefon açarak bu kişilerin sert bakışlarından ötürü ya Neonazi ya da uyuşturucu bağımlısı olabileceklerini söyledi.
Ancak, tanığın ifadesi alınırken kritik bir detay sansürlendi: Neonazi şüphesi tamamen çıkarıldı, sadece “uyuşturucu bağımlıları” detayı bırakıldı. Kısacası, Dortmund’daki Neonazi ipucu polis tarafından bilinçli şekilde örtbas edildi. Daha da vahimi, tanığın ifadeleri kamuoyundan saklandı ve böylece bisikletli saldırganlara dair tüm bilgiler halktan gizlendi.
Cinayet = Her Zaman Bir Yabancı mı?
O dönemdeki kriminal analiz uzmanlarına göre (LKA Badenwürtenberg) bir cinayet işlendiğinde failin büyük ihtimalle bir “yabancı” olduğu varsayılıyordu. Çünkü onların bakış açısına göre, “bizim kültürümüzde” öldürme eylemi tabu sayılıyordu.
Bu ırkçı ön yargı, NSU cinayetleriyle ilgili 100 sayfalık resmi rapora damga vurdu. Ancak raporun hiçbir yerinde cinayetlerin ırkçı bir motivasyon taşıdığı ihtimali üzerinde durulmadı. Polis ve devlet kurumları, katilin Neonazi olduğuna dair en ufak bir olasılığı bile göz ardı etti.
1998’den 2011’e: Devlet ve Polisin Sistematik Başarısızlığı
NSU’nun 1998’den 2011’e kadar süren terör eylemleri incelendiğinde, hem polis teşkilatının hem de Anayasayı Koruma Teşkilatı’nın (Verfassungsschutz) bu süreçte tamamen başarısız olduğu görülüyor.
Delillerin karartılması, ırkçı motivasyonların sistematik olarak görmezden gelinmesi ve mağdur ailelerin şüpheli gibi gösterilmesi... Bunların hiçbiri tesadüf değildi. Bu, Almanya’nın derin devlet yapılanmasının ırkçı şiddet karşısında bilinçli bir şekilde sessiz kalmasının ve hatta failleri korumasının açık bir göstergesiydi.
Yazar: İlker Duyan