Burası Berlin mi?
Burası Berlin mi?
Hayır efendim, burası çöküşün başkenti: Neukölln
Berlin’in Neukölln ilçesindeyiz.
Avrupa’nın en gelişmiş ülkesinde, Almanya’da…
Ama manzara, Beyrut.
Ama atmosfer, 90’ların Bağdat’ı.
Ama kokusu, çökmüş bir toplumun çürümüş vicdanı.
Kaldırımlar kırık, yollar delik, her köşe başı şantiye. Ama asıl inşaat değil, yıkım var burada.
Sadece beton değil, insan da dökülüyor.
Fotoğrafa bakın.
Bir insan, kaldırıma fırlatılmış bir çöp gibi yatıyor. Üzerinde battaniye değil, terk edilmişlik var. Yanında karton kutular, kullanılmış alüminyum folyolar, devrilmiş içki kutuları… Berlin’in merkezine birkaç kilometre uzakta, Avrupa Birliği’nin kalbinde bir üçüncü dünya portresi!
Ve kimse dur demiyor.
Uyuşturucu satışı belediye binasının önünde yapılıyor
Evet yanlış duymadınız.
Uyuşturucu ticareti Neukölln’de artık arka sokaklarda değil, ilçe belediyesinin tam önünde yapılıyor.
Çocukların gözleri önünde, gündüz gözüyle…
Birileri eroin çekiyor, diğeri müşteri bekliyor. Polis mi? Görüyor ama görmüyor.
Belediye mi? Gözlerini yummaktan başka hiçbir şey yapmıyor.
Zaten yapacak durumda da değil.
Çünkü Almanya’nın en borçlu ilçesi.
Evet, Almanya’da “en çok borcu olan belediye” unvanı şu an Neukölln’de.
Ama bu utancı taşımaktan hicap duyan kimse yok.
SPD’li başkanın sesi yok, gölgesi var
Sosyal Demokrat Parti’nin (SPD) yönettiği bu ilçe, sosyal devletin karikatürüne dönüşmüş durumda.
Belediye başkanı mı?
Varlığı yokluğu belli değil.
Sanki başkan değil, hayalet.
Bir araya topladığı basın açıklamaları dışında halkla teması sıfır.
Sokaklar pislik içinde, belediyenin binası ise pırıl pırıl.
İşte aradaki fark bu: Halk çöpte, yöneten koltukta.
Neukölln artık sadece bir ilçe değil, bir sembol
Neukölln, artık Almanya’nın çöküşünün simgesi haline geldi.
Burada yaşamak, her gün yeni bir distopyayı solumak demek.
Her gün yeni bir inşa paravanı, her gün yeni bir yıkımın afişi.
35 yıldır burada yaşayan biri olarak söylüyorum:
Bu semtin geçmişinde umut vardı.
Bugünse umutsuzluk bir yaşam biçimi oldu.
Peki çözüm?
Önce utanmak lazım.
Sonra sorumluluğu hatırlamak.
Bu hale gelmiş bir ilçeyi ayağa kaldırmak, sadece inşaat yapmakla değil; önce insanı onarmakla olur.
Uyuşturucuya göz yuman değil, mücadele eden bir yerel yönetim gerekir.
Belediye başkanı sosyal medya görselleri paylaşmak yerine, yere düşmüş bu insanları görmeli.
Belediye binasının ışıkları sönmeden, sokaklardaki bu karanlık aydınlatılamaz.
Ve son olarak…
Eğer Berlin, bu fotoğrafı normalleştirmeye devam ederse,
Yarın bir gün turistlere Brandenburg Kapısı’nı değil, bu kaldırım üstü sefalet manzarasını göstermek zorunda kalacak.
Burası Berlin değil,
“Avrupa’nın terk edilmiş vicdanı.”
İlgili Haber
Berlin’in göbeğinde… Açım diyor!
