Cumhuriyet’in 100’üncü yılında Berlin’de gazetecilik baskı altında!
Almanya'da Türkçe yayın yapan yerel medyanın sorunları her yıl giderek büyüyor. Konuyu medya.berlin genel yayın yönetmeni Mustafa Ekşi kaleme aldı.
Berlin-
Gazeteciliğe 2010 yılında Mocca Kültür ve Araştırma Dergisi'nde başladım. 2014 senesi Ağustos ayında Berlin Büyükelçisi Hüseyin Avni Karslıoğlu'na sormuş olduğum bir soru üzerine, açıklama yapmak üzere Büyükelçiliğe davet edildim. Bu davet, gazetecilik hayatımı yeni bir boyuta taşıdı.
Dönemin Paralel Devletinin Gazetecilerinin Berlin Büyükelçiliğine akredite edilmesi!
2014, Türklerin yurtdışında ilk defa oy kullanabildiği Cumhurbaşkanlığı seçimleri olduğu yıldı. Şahsıma gönderilen bir fotoğraf üzerine muhataplarına soru sormuş ve sonucunda izahat verilmek üzere davet, Rüştü Kam üzerinden gelmişti. Daveti yapan Hüseyin Avni Karslıoğlu'ydu.
2014 seçimleri hazırlıkları sebebiyle Büyükelçilik tarafından ertelenen davet bir süre sonraki çağrıya uyarak Büyükelçiliğe Mocca Kültür ve Araştırma Dergisi genel yayın yönetmeni Rüştü Kam ile birlikte gittim.
Büyükelçilikte bekleme odasında yaklaşık 30-40 dakika bekletildik.Büyükelçi ile görüşmeyi beklerken, Büyükelçi müsteşarı Hidayet Çilkoparan ile görüşme gerçekleşti.
Bir fotoğrafın ortaya çıkardığı kriz
Büyükelçinin 2014 Cumhurbaşkanlığı seçimleri hazırlıkları için Berlin dışında olduğu söylendi. Müsteşar Hidayet Çilkoparan ile yapılan görüşmenin sonrası, dönemin Başbakanı Erdoğan'a itibar suikastları yapmış olan baş sorumlularının akreditasyonlarını iptal edilmişti.
Bu olaydan sonra Berlin Başkonsolosluğumuzda ücretsiz dağıtıma sunulan Zaman gazeteleri kaldırılmıştı.
15 Temmuz darbe ve işgal girişimi, bu akreditasyonların iptali konusunda ne kadar haklı olduğumuzu ortaya koymuştu!
15 Temmuz 2016 darbe girişimi sonrası Büyükelçi Karslıoğlu, atandığı yeni görevine başlayamadan emekliye ayrıldı. Dönemin Müsteşarı Çilkoparan ise başka sebeplerden(!) dolayı görevden alınmış ve devletle ilişkisi kesilmişti.
Ayaküstü tehdit! 15 Temmuz sonrası görevden alınan diplomat!
2004 yılından bu yana meselelere angaje bir gazeteci olarak Türk Eğitim Derneği'nde yapılan bir toplantıda, Başkonsolos Ahmet Başar Şen'in muavini Süleyman Güzel'den ilk tehdidi aldım.
Toplantıda Başkan Rüştü Kam, konuşmasının beni tanıttığı bölümünde paralel devlet yapılanmasına (FETÖ) karşı verdiğimiz mücadeliyi de anlatmıştı. Toplantı sonrası Muavin Güzel ayaküstü, ''Gülen Cemaati'nden korkmuyor musunuz, Mustafa Bey?'' diyerek üstü kapalı bir şekilde tehditte bulunmuştu.
Verdiğim cevap, gerçek gazetecilerin korkusunun olamayacağı ama devlet memurlarının dikkat etmesi gerektiği şeklinde olmuştu
15 Temmuz sonrası Başkonsolos Muavini Süleyman Güzel ve Büyükelçilikteki eşi görevden alınıp devlet memurlukları bitirilmişti.
Başkonsolos Ahmet Başar Şen'in bir gazeteci ile ilk tartışması
Resmi makam temsilcileri ilk sınavlarını Berlin Olimpiyat Stadı’nda gerçekleşen oy kullanma işlemleri öncesinde verdiler. İlk tartışma da dönemin Berlin Başkonsolosu Ahmet Başar Şen ile mesleğinde uzun yıllar geçirmiş gazeteci Ali Yıldırım (AYPA.TV) arasında olmuştu.
Ali Yıldırım'ın 2014'de yaşadığı bir sorunun 2023 yılında hala uygulamada etkisini göstermesi ise çok manidar. Alman-Türk Gazeteciler Birliği Eş Başkanı Ali Yıldırım’ın gazeteci olarak 2014 seçim döneminden günümüze kadar Büyükelçiliğe basın mensubu olarak akredite edilmediğini biliyoruz.
Mevzuyu Ali Yıldırım'a sorduk.
Ali Yıldırım: Değerli Mustafa, biliyor musun, aradan yaklaşık 9 sene geçti ve Berlinli Türk ve Alman medya mensuplarının büyük bir çoğunluğunun gözleri önünde gerçekleşen bir olay ile ilgili ilk kez Berlinli bir Türk gazeteci meslektaşım, bu konu hakkında haber yapmak amacıyla bana soru soruyor. Tarihe bir not daha düşmek açısından kısaca cevaplamak isterim sorunu. Aslında konu seçim yasaları tarafından biz gazetecilere tanınmış olan bir hakkın kullanılmasının dönemin başkonsolosu ve basın müşaviri tarafından keyfi bir şekilde engellenmesi ile ilgili. Düşünebiliyor musun, Türk seçmen yurt dışında ilk kez bir seçimde oy kullanacak ve biz gazeteciler basın özgürlüğünü kısıtlayan keyfi bir uygulama ile seçmen daha sandık başına gelmeden seçim alanından dışarıya çıkartılıyoruz, kamuoyunu bilgilendirme görevimizi tam olarak yapmamız engelleniyor. Ben bu duruma itiraz ediyorum. Tek başıma!
Diğer Türk ve Alman medya mensupları beni yalnız bırakıyor. Benden başka bir tek gazeteci bile ağzını açmıyor veya açamıyor. Seçim kanununun medya mensuplarının hakları ile ilgili yasa maddesini gösteriyorum. "O yasa Almanya’da geçerli değil!" deniyor. "Peki, siz bu seçimi hangi yasaya göre burada Berlin’de yapıyorsunuz?" diye soruyorum. “Yüksek Seçim Kurulu’nun talimatı var!" deniyor. Yüksek Seçim Kurulu YSK’nın Yurt Dışı Talimatını gösteriyorum. Çünkü YSK’nın talimatında da Seçim Kanunu’nun ilgili maddesine atıfta bulunuluyor. Tüm bu yasal gerekçeli itirazlarım keyfi uygulamanın değişmesini sağlayamıyor ama benim "kara listeye alınmama" yol açıyor.
''O gün bugündür Türkiye Cumhuriyeti Berlin Büyükelçiliği’ne basın mensubu olarak davet edilmiyorum''
Aynı keyfi uygulamanın 2015 senesi Ekim ayında 26. Dönem Milletvekili Genel Seçiminde de Berlin’de devam ettirilmesi üzerine T.C. Yüksek Seçim Kurulu Başkanlığı’na başvurdum. YSK, 25.10.2015 tarihinde oybirliğiyle karar vererek beni haklı buldu ve Berlin’deki bu keyfi uygulama benim sayemde sona erdi. AYPA.TV’nin hukuk zaferi olarak tarihe geçen bu YSK kararına 7 seneden fazla bir zamandır YSK internet sitesinden de ulaşmak mümkün:
Yüksek Seçim Kurulu’nun 2015 senesinde verdiği bu oybirliği kararına rağmen Berlin Büyükelçiliği ve Basın Müşavirliği bu haksız "kara liste" uygulamasına devam ediyor. Güç odaklarından çekinmeden gerçek gazetecilik yapan cesur kalemlerin de yazdıkları yazılar nedeniyle bu utanç listesine ilave edildiğini görüyoruz son zamanlarda. Bu durumlardan rahatsız olan ve basın özgürlüğü mücadelesinin ancak örgütlü bir şekilde gerçekleşebileceğine inanan medya emekçilerine bir çağrıda bulunarak kapatıyorum bu konuyu. Gelin örnek gazeteci Uğur Mumcu’nun doğum gününde kurduğumuz Alman-Türk Gazeteciler Birliği çatısı altında birleşelim: www.ATGB.Berlin
Büyükelçi Müsteşarı Ufuk Gezer dönemi!
''Ermeni Soykırımı''tasarısı Almanya'da kabul edildi!
Ermeni meselesi konusundaki Alman Parlamentosunun kararı, Türkiye-Almaya ilişkilerindeki gerginliğin zirvesi olmuştu. Büyükelçi Karslıoğlu, Ankara'ya merkeze çekilmişti. Türkiye, Almanya'da Maslahatgüzar seviyesinde temsil ediliyordu.
Maslahatgüzar Ufuk Gezer, ilk zorlu sınavını 15 Temmuz gecesi Berlin Büyükelçiliği'nde vermiş, yaşananları ve o geceyi kameralarımıza anlatmıştı.
Zor günlerdi!
Türk devletinin ve milletinin yanında olan Berlin Türk yerel medyası ile ulusal basın mensupları, darbelere karşı durduklarını, kaleme aldığım basın bildirgesine imza atarak gösterdiler. TRT'nin canlı yayınında gazeteci Jülide Ayık tarafından bu basın bildirgesini okunarak görüşümüz tüm dünyaya duyuruldu.
Darbelere karşı demokratik tavrını yazılı bir bildirgeyle gösteren Berlinli gazeteciler tarihe geçmişlerdir.
Büyükelçilikte bu basın bildirisi okunduğu sırada Maslahatgüzar Ufuk Gezer, Başkonsolos Ahmet Başar Şen ve İletişim Başkanlığı Basın Müşaviri Refik Soğukoğlu da hazır bulunmuştu.
15 Temmuz gecesi Büyükelçiğin önünde binlerce Türk vatandaşı, Türk devletine ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'a destek vermiş, biz de gazeteci olarak o geceyi izlemiş ve kayıt altına almıştık.
Daha sonra Bengütürk ve Kanal A'da bu konuda değerlendirmeler yaptım. Televizyonlardaki bu yorumlarım üzerine Maslahatgüzar Ufuk Gezer tarafından konuya açıklık getirmek üzere Büyükelçiliğe davet edildim. Sayın Gezer'in vermiş olduğu bilgileri, diplomat-gazeteci ilişkilerinde olabilecek çalışmalar çercevesinde diğer diplomatlara örnek teşkil edebilecek bir davranış olarak algıladım.
Ali Kemal Aydın dönemi
Berlin Büyükelçiliği görevine getirilen Ali Kemal Aydın 15 Temmuz 2016 darbe girişimi sonrası ve Ermeni tasarısı kararının getirdiği, Almanya-Türkiye arasındaki kötüleşen zorlu ilişkiler sürecini yürütmüştü.
Büyükelçi Aydın'ın gazeteci ilişkileri daha resmi seviyede devam ederken, tarafımdan sorulan sorulardan rahatsız olmuş, bunu da bilhassa bana iletmişti.
Kaldı ki bazı sorularımıza cevap vermemiş, hatta kızgınlık ifadelerini gazeteciler ile yaptığı yıllık toplantılarda gündeme getirmişti.
Sorduğumuz sorular Türk devletinin terör örgütü olarak gördüğü FETÖ bağlamında olmuş, bunun yanı sıra NSU ırkçı cinayetlerinde katledilmiş Türk vatandaşları için sık sık dile getirdiğim bir teklifiden dolayı rahatsız olduğunu bana söylemiş ve ben de bu önerimi bir daha dillendirememiştim.
Bu teklif aslında şahsi bir istek değil, aksine Almanya Türk toplumunun tümünü ilgilendiren ırkçılığa karşı ses getirebilecek bir teklifti. Bu önerimi gerçekleştirmek ise hala mümkün.
Berlin Başkonsolosluğundan Berlin Büyükelçiliğine Ahmet Başar Şen
O dönemin Berlin Başkonsolosu Ahmet Başar Şen, özellikle Berlin'de aktif bir görev süresi yaşamış ve 15 Temmuz darbe girişimi sonrası Türkiye Cumhuriyeti Özbekistan Büyükelçisi olarak görevini tamamlayıp (2016–2019), yaklaşık 6 ay geçikmeli(!) bir atama ile Berlin Büyükelçisi olarak görevine başlamıştı.
Berlin Türk toplumu tarafından büyük bir iltifatla karşılanan Ahmet Başar Şen'in, özellikle sıkıntılı 2013-2019 sonrası, Almanya-Türkiye ilişkilerini nasıl yürüteceği merak konusu idi.
Başkonsolos Olgun Yücekök dönemi
Ali Kemal Aydın Büyükelçi olarak görevde iken Mustafa Çelik, Başkonsolosluk görevini bitirmiş ve Ankara'ya dönmüştü.Yerine Olgun Yücekök yeni Başkonsolos olarak Berlin'de görevine başlamıştı.
Başkonsolos Yücekök ile yolumun ilk kesişmesi telefonda sorduğum bir soruyla başlamıştı. Konu, FETÖ'nün başı Gülen'in Berlin Şehitlik Camisi'nde cenaze töreni yapılan bir şahısla ilgili kendi sitesinde taziye mesajı yayınlaması idi.
Buradaki tuhaflık, FETÖ'nün taziye mesajı yayımladığı bir kişinin cenaze namazına Başkonsolos Yücekök ve dönemin Büyükelçisi Ali Kemal Aydın'ın katılması olmuştu.
Başkonsolos Yücekök'e telefonda sordum: "Cenaze'de bulunmanız resmi bir görev miydi?" Bana verilen cevap kısaca şöyleydi: "Amirime sorun! Alacağınız cevap yeterli olacaktır!"
Ali Kemal Aydın'a dönemin basın müşaviri üzerinden sorduğumuz sözlü soruma cevap alamadım.
Mete Ekşi anma törenlerinde yaşanan skandal!
Almanya'da ırkçı çinayetlere hedef olan Türk vatandaşlarından birisi de genç yaşta öldürülen Mete Ekşi oldu. Adına kurulan fon ile bir Alman sendika ve bir dernek tarafından her yıl anma törenleri yapılıyor. Bu anma törenlerine her sene Türk devleti başkonsolosluk seviyesinde katılıyor.
Başkonsolosluğun da temsil edildiği anıt önündeki tören sonrası, bu sene bizim tanık olduğumuz skandal ortaya çıktı. Mete Ekşi ismi, Türkiye aleyhinde çalışan grupların kahramanı yapılmak istenmişti.
Ekşioğlu Vakfı ,hukuk bürosu aracılığı ile itirazımızı yapmış ve Başkonsolosluk bilgilendirilmişti. Ekşioğlu Ailesinin isminin bu tarz anma törenlerinde kullanılmaması yönünde ihtarname dernek yetkililerine ve Başkonsolosluğa gönderildi.
Sonuç olarak anlatmak istediğim, Almanya'da ırkçı çinayetlerin kurbanlarının dış misyonerliklerimiz tarafından hukuki haklarının ne kadar korunduğudur.
Başkonsolos Yücekök'e yaptığım sözlü soruya yeterli cevap alamamıştım! Kaldı ki Mete Ekşi kuzenim olur.
Bir diğer önemli mesele...
Türk ailesinin zihinsel engelli çocuğuna okulda taciz iddiaları
"Die Georg" hastalığına yakalanmış çocuğu olan bir Türk ailesi, gazeteci olarak benimle irtibata geçti. Bu konuda önce devlet desteği alınmasını önerdim. Bunun için de aileyi dinledikten sonra kendilerine Başkonoslos Yücekök ile görüşülmesini önerdim
TRT bu konuda yaptığı bir yayınla kamuoyunu bildilendirdi. Bu şekilde aile için bir nebze sonuç alanabilinmiş olmasına rağmen aile hala sıkıntılar içinde.
10 Ocak Gazeteciler Günü resepsiyonunda aile ile alakalı, Büyükelçiye sorduğum soru sonrası aldığım cevap benim için büyük bir hayal kırıklığı oldu. Büyükelçinin olaydan haberi yoktu!
Müsiad'ın yeni büro açılışında Ahmet Başar Şen'in ayak üstü davet
Büyükelçi olarak Sayın Şen ile yıllar sonra ilk karşılaşmamız Müsiad'ta oldu. Sayın Şen etkinlik sırasında beni yanına çağırıp ayak üstü makamına davet etti.
Aradan 3 ay geçmiş, herhangi resmi bir davetin gelmemesi üzerine elçilik sekreterliğine durumu sormuş ve gereğinin yapılmasını sağlamıştım. Sonuç olarak, Büyükelçiyi makamında ziyaret ettik. Görüşmemizde gazetecilik acısından son derece önemli çeşitli gelişmeleri ve sorunlarını konuştuk. Aktuel gelişmeler üzerine değerlendirmelerde bulunduk. Bu görüşmenin içeriğini burada yazıma yansıtmayacağm. Toplantı 3 kişi olarak devam etti ve sona erdi.
Basın Müşaviri Ne Demek?
Basın müşaviri, kurumların veya kişilerin basınla ilgili faaliyetlerini organize eden kişidir, devlet kurumları veya özel kurumlar tarafından görevlendirilebilirler.
Basın müşaviri, bünyesinde çalıştığı kişi veya kurumun medya ile ilişkilerini yöneten kişidir. Temsil ettiği kişi veya kurumun basın dünyasında yarattığı imajdan sorumlu olarak halkla ilişkiler faaliyetlerini düzenler. Kişi ve kurumlar, basın müşavirleri aracılığıyla medyaya yansıyan faaliyetlerini yürütürler. Kriz anlarında olaylara direkt müdahale edip, negatif durumları avantaja çevirerek temsil ettiği kişi veya kurumların imajını zedeleyecek her türlü olumsuz durumu engellemeye çalışır. Basın müşaviri, temsil ettiği kişi veya kurumların halka karşı resmettiği imajdan sorumlu kişidir.
Dünya pandemi döneminde içine kapanmış, bu durum en çok basın ve medya kurumlarını etkilemişti. Gazeteci olmam münasebetiyle bir çok insanla basın etiği içinde ilişkiler kuruyor ve haber yapıyorum. Bunlar kimi zaman sivil, kimi zaman devlet görevlileri olabiliyor.
Pandeminin ikinci yılında Yunus Emre Enstitüsü Koordinatörlüğuden gelerek göreve başlayan yeni Basın Müşaviri Hasan Kocabıyık, Refik Soğukoğlu sonrası görevi devralmıştı.
Yeni Müşavirin Berlin'deki yerel ve ulusal medya mensupları ile ilişkileri nasıl sürdüreceği merak konusu olmuştu.
10 Ocak gazeteciler günü yaşanan hadisenin sebebi nedir? Basın Müşaviri Hasan Kocabıyık'ın ilk sınavı
Pandemi dönemi ve pandemi yasakları yavaş yavaş azaltılıyordu. Yeni basın müşaviri Hasan Kocabıyık'ın, Almanya çapında gazetecileri davet ederek Büyükelçilikte bir resepsiyon vereceği bilgisi geldi. Fakat daha sonra bu resepsiyon iptal edildi.
İptalin gerekçesi bize Covid-19 pandemisi olarak gösterilken, diğer yandan ulusal basın davet edilmiş ve yerel basın ötekileştirilmişti.
Ben bu durumu sorgulamaya başlayınca, Hasan Kocabıyık işi, benim artık Büyükelçiliğe akredite edilmeme tehditine kadar vardırmıştı. Bu tehdidi bana üçüncü şahıslar üzerinden ulaştırmış, devlet memurluğunun gereği olan bilgilendirmeyi yapmamıştı.
10 Ocak Gazeteciler günü ile alakalı kaleme aldığımız yazımızı buraya tıklayarak okuyabilirsiniz:
Çalışan, Çalışmayan, Gazeteci Olan ve Olmayanlar Günü
Basının pandemi ile sınavı
Özellikle ilan edilen pandemi sonrası basın tüm dünyada salgın ve aşı haberleri ile iki yılı geçirdi. Dünya Sağlık Örgütü'nün pandemi duyurusu adeta basın üzerinde Demokles'in kılıcı gibi oldu. Bir çok gazeteci bu konuda karşı görüşleri yayımlayamadı. Yayımlayanlar hapis cezalarına kadar varan yaptırımlarla karşılaştı.
Bu süreç içinde haber kaynaklarımız kısıtlanırken, nadir de olsa haber yapma imkanımız oldu. Sorulamızı muhataplarına sormak istedik. Ve sorduk!
15 Temmuz 2023 anma programında skandala imza atan davetli!
Her yıl 15 Temmuz'da düzenlenen programlar olur. Büyükelçiliğin himayesinde bu sene de aynı şekilde İletişim Başkanlığının talimatları ile Basın Müşavirliği organizesi oldu.
Yaşanan skandal ise davetli bir Alman panelistin, FETÖ ile alakalı Almanya'nın savlarını konuşması olmasıydı.Türk devletinin hazırlattığı programda FETÖ'yü terör örgütü olarak görmeyen bir panelist davet edilmiş, büyük bir skandala imza atılmıştı.
Tüm baskılara rağmen biz neler yaptık ve yapıyoruz?
Alman kanunları çercevesinde gazeteci kimliği ile birçok meseleyi takip ve dahi kısmen çözümünü sağladık.Yerel anlamda Berlin'de ırkçılık, Türk toplumunun sorunları, Berlin eyaletindeki siyasetin nabzı, Almanya siyasetini, Türkiye kökenli Alman vatandaşlarının Almanya siyasetine katılımı, sivil toplum örgütleri çalışmaları gibi sıralayabiliriz.
Türkiye Cumhuriyeti'nin verdiği gazeteci kimliği ile ulusal meseleleri takip etmek, bunlar devlet kurumlarındaki israflar ve zaafiyetlerin kamuya verdiği zararlar, darbelere karşı yerel basının duruşu, Türk siyaseti, Almanya politikası, politikacılar, makaleler, canlı yayınlar, sinema gibi sıralayabiliriz.
2018'de Duisburg merkezli Z-23TV kurulmuş fakat Sol Parti'nin mecliste verdiği soru önergesi ile büyük politik baskılar yaşamış ve kapanmak zorunda kalmıştı. Almanya-Türkiye arasındaki kamu diplomasisi açısından çok etkili olabilecek bir proje suikasta uğramıştı.
Cumhuriyetimizin 100'üncü yılını kutladığımız bugünlerde yukarıda ayrıntıları ile aktardığım gelişmelerden rahatsızlık duyan, çalışmalarını özgür bir şekilde devam ettirmek isteyen benim gibi gazetecileri, geçen sene kurduğumuz Alman-Türk Gazeteciler Birliği çatısı altında birleşmeye ve faaliyetlerimizi örgütlü bir şekilde, birbirimizle dayanışma içinde yürütmeye davet ediyorum.
Türkiye Cumhuriyeti'nin 100'üncu Yılı Hepimize Kutlu Olsun!
Mustafa Ekşi
İlgili Haber
Basın Özgürlüğü !
İlgili Haber
MİLLETE ŞİKAYET!
,
,